30 Eylül 2013 Pazartesi

En İyi Responsive Blogger Temaları

Günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte web sitelerine girmek için kullanılan cihazların sayısı da oldukça arttı. Farklı çözünürlüklerde ve teknolojilerde cihazların kullanılması, web tasarımcılarını da harekete geçirdi ve poansiyel ziyaretçinin kaçırılmaması için yeni teknikler geliştirildi.

Responsive Tema Nedir?

Türkçeye duyarlı tema olarak çevirebileceğimiz responsive temalar, web sitelerinin; bilgisayar, tablet, mobil ve benzeri cihazlarda sorunsuz bir şekilde gösterilmesi için kullanılır. Farklı cihazlarda düzgün bir görünüm için özel bir kodlama tekniği kullanılarak geliştirilir.

Blogunuzda kullandığınız temanın veya bir web sitesinin responsive olup olmadığını kontrol etmek çin size 2 ücretsiz araç tanıtmak istiyorum.

1. Am I Rersponsive: Bu siteye gidip sayfanın ortasındaki adres kutusuna blogunuzu adresini yazıp Go tuşuna bastıktan sonra blogunuzun responsive olup olmadığını yazacak ve farklı cihazlardaki görüntüsünü gösterecektir.

2. Responsive Tools: Blogunuzun hangi cihazlarda ve hangi çözünürlüklerde nasıl göründüğünü detaylı olarak incelemek istiyorsanız bu aracı kullanabilirsiniz.


Responsive temalar hakkında kısaca bilgi sahibi olduktan sonra internetten derlediğim responsive Blogger temalarını paylaşmak istiyorum.



Geekiesmn Responsive Blogger Teması

Geekiesmn responsive blogger template 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

Yazıların etiketlere göre ayrı bloklarda gösterildiği magazin tarzı ana sayfa görünümüne sahip olan bu temada; hazır reklam alanları, özel 404 hata sayfaları, sayfa numaralandırma ve özel sosyal paylaşım butonları gibi özellikler var.


Metrofy Responsive Blogger Teması

Metrofy responsive blogger teması

 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

Metro tarzı bir tasarıma sahip olan bu tema benim favorilerimden. Özellikle header bölümündeki metro tasarım çok orijinal olmuş. Bununla birlikte yatay menu ve sayfa numaralandrma dışında çok fazla özelliğin eklenmediği sade fakat kullanışlı bir tema.

 

 

Fizz Responsive Blogger Teması

Fizz Responsive Blogger Teması

 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

Oldukça profesyonel bir görünüme sahip olan bu temada dikkati çeken ilk şey slayt bölümü. Ayrıca modern renk paleti, call to action için ayılmış alan ve 4 sütunlu footer, ana sayfada dikkat çeken özellikler.

 

 

My Extra News Responsive Blogger Teması

 

My Extra News Responsive Blogger Teması

 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

İçeriği fazla olan haber blogları düşünülerek tasarlanmış, oldukça özellikli bir tema.  Yatay menünün altındaki rastgele değişen metro tarzı eklenti çok dikkat çekici. “Load more” butonu ile navigasyon ve özel tasarlanmış yorum bölümü temayı öne çıkaran diğer özellikler.

 

 

Balance Responsive Blogger Teması

 

Balance Responsive Blogger Teması

 

DEMO  &  DOWNLOAD

 

Temiz ve net bir tasarıma sahip olan bu temada en sevdiğim özellik blogdaki son yazının öne çıkarılması. Ayrıca fazlasıyla görünür ve büyük tasarlanan e-posta abonelik formunun headerda kullanılması akıllıca.

Not: Artık tema paylaşımlarını çoğunlukla BH Pinterest hesabında paylaşıyorum. Blogda bu tür derlemeler veya anlatılması gereken paylaşımlara yer veriyorum. Bu zamana kadar paylaştığım ve bundan sonra paylaşacağım temaları Pinterest’ten kolaylıkla takip edebilirsiniz.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Affiliate Networkler Ve Ürün Seçimi

Affiliate marketing yazı dizisinin ilk bölümünde Affiliate marketing kavramından genel hatlarıyla bahsedip, konu hakkında bilgi vermeye çalışmıştım. Eğer gerçekten bir pazarlamacı gibi davranmaya, blogunuzu efetktif bir pazarlama aracı olarak kullanmaya ve para kazanmaya hazırsanız yazı dizisinin bu ikinci bölümünü okumaya devam edebilirsiniz.

Serinin bu bölümünde bazı önemli affliliate ağlarını tanıtarak, blogunuz için en uygun ürünleri nasıl seçebileceğinizi anlatacağım. İşte Türkiye’nin en popüler 5 affiliate ağı:

Affiliate networkler ve ürün seçimi

 


Gelir Ortakları

2008 yılından beri Türkiye pazarında olan Gelir Ortakları, Türkiye’nin en popüler satış ortaklığı platformlarından biridir. Hesabınızda 100 TL biriktiken sonra ödeme alabiliyorsunuz.

Zanox

Zanox, avrupanın öncü pazarlama ağlarından biridir. Binlerce firma ve ortalık programını desteklediği ve düzenli ödeme yaptığı için son yıllarda global çapta bir popülariteye kavuşmuştur. Her ay 1 kez ödeme yapılır ve ödeme alabillmek için hesabınızda 25 euro birikmelidir.

AdTriplex

Türkiye’nin yeni affiliate networklerinden biri olan AdTriplex, yeni fakat iddialı bir firma. Hesabınızda 50 TL biriktikten onra ödeme alabiliyorsunuz. Firma hakkında fazla şikayete rastlamadım. Sadece destek konusunda yetersiz kaldığı söyleniyor.

Click Merkez

Büyük firmalardan ziyade küçük çaplı tedarikçilerin ürünlerinin yer aldığı Click Merkez, ödeme yöntemlerinin esnekliği nedeniyle Türkiye’de yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Hesabınızda 50 TL biriktikten sonra Paypal veya EFT ile ödeme alabiliyorsunuz.

Reklam Action

Kısa sürede sektörün öncü firmalarından biri haine gelen Reklam Action, yayıncıların performansını arttırmak için her türlü desteği veriyor. Katıldığınız programın yapısına bağlı olarak pazarlama taktikleri vermesi, önemli kampanyalarıve çok kazandıran programları öne çıkarması ve 30 gün içerisinde ödeme yapmasıfirmanın güzel özellikleri.

 

Hangi Ürünleri Seçmeliyim?


Bu affiliate ağlarına üyelik başvurusu yaptıktan sonra blogunuz incelenecek ve uygun görüldüğü taktirde sisteme kabuul edilecektir. Bu affiliate ağlarından birine kabul edildikten sonra sıra pazarlanacak ürünü seçmeye geliyor.

Ortaklık programlarını incelediğinizde size satış başına veya lead başına ne kadar verileceği ve programın içeriği hakkında detaylar yazar. Peki hangi ürünü seçmelisiniz? Ürün seçmeden önceden kendinize şu soruları sormanızı ve vereceğiniz ceaplara göre bir ürün seçmenizi öneririm.

1. Ürün blogumun konusuna uygun mu? Ürün eseçiminde en önemli faktör; ürünün blogunuzun konusuyla alakalı olmasıdır. Örneğin teknoloji ile ilgili bir blogunuz varsa ortaklık programları arasından teknoloji ile ilgili olanları seçerek işe başlayabilirsiniz.

2. Ürün okuyucu kitleme hitap ediyor mu? Teknoloji örneğinden devam edelim. Okuyucu kitlesi blogdan bloga değişir. Bazı teknoloji blogları öğrencilere ve nispeten daha genç bir kitleye hitap ederken, bazı teknoloji blogları çalışan kesme hitap edebilir. Okuyucularınız yaş ortalamması, yaşadıkları yer, gelir düzeyleri, cinsiyetleri, medeni durumları gibi bilgileri yaklaşık olarak bilmeniz çok önemlidir. Okuyucu kitlenizin demografik bilgileri, sürün seçerken göz önüne almanız gereken ikinci faktör olmalıdır.

3. Kazanç tatmin edici mi? Seçeceğiniz üründen satış veya lead başına verilen oran ya da ücret bellidir. Ürünün satış potansiyelini, ürünü satarken yapacağınız masrafı ve karşılığında elinize geçecek net miktarı kabaca hesaplayın. Eğer uğraştığınıza değmeyecek bir miktarsa o ürünü seçmeyin.

4. Ürünü tanıyor muyum? İlk üç sorudan sonra geriye muhtemelen bir kaç ürün kalmıştır. Aslında affiliate marketingde en çok hata da bu adımda yapılır. İnsanlar hiç bilmediği bir ürünü satmaya çalışırlar. Halbuki bir ürünü satmak için o ürün hakkında detaylı bilgi sahibi olmalı, okuyucuyu teşvik edecek içerik üretmeli ve okuyucunun her türlü sorunu yanıtlayabilmelisiniz. Seçeceğiniz ürün veya hizmeti mutlakaya tanıyın, hatta mümkünse önce kendiniz satın alarak her yönyle ürünü inceleyin.

Affiliate marketing yazı dizisinin devamında seçtiğiniz ürünleri blogunuz üzerinden nasıl satabileceğiniz ile ilgili bilgiler vermeye devam edeceğim. Takipte kalın!

23 Eylül 2013 Pazartesi

Reklamverenlerin Bloglardan Beklentileri

Blogundan ufak da olsa ek gelir elde etmeyi her blogger ister öyle değil mi? Bunun için en sık başvurulan yöntem AdSense reklamları olsa da, blogunuza banner, link veya tanıtım yazısı olarak direkt reklamlar almak hem daha pratik hem de trafiği nispeten düşük bloglar için daha kazançlı bir yöntemdir.

Bildiğiniz gibi bir süredir ben de Blog Hocam’da advertorial içerikler ve banner reklamları yayınlıyorum. Bu süreçte 10 reklam verenle anlaşarak reklamlarını yayınlasam da reklam görüşmesi yaptığım kişilerin sayısı sanırım 50’den fazladır. Önceliğim okuyucu memnuniyeti olduğu için bu konuda seçici davrandım ve gelen reklam tekliflerinin çoğunu kibarca reddettim.  Ancak bu kadar çok kişiyle reklam görüşmesi yapmak, bana reklamverenin yayıncıdan beklentleriyle ilgili bazı şeyler öğretti.

reklamveren 
İşte bu yazımda, reklamverenlerin yayıncılardan beklentilerinden bahsetmek istiyorum. Böylece direkt reklam yayınlayarak para kazanmak isteyen bloggerlar kendilerini ve bloglarını bu duruma hazırlayabilirler.


İçerik

Rerklamverenlerin çok büyük bölümü içeriği özgün ve kaliteli blogları tercih ediyorlar. İçeriği sağdan soldan kopyalanan yazılarla veya tanıtım yazılarıyla dolu olan bloglar, reklamverenin gözünde pek değerli değiller.

Tasarım

Blog tasarımı da reklamverenin tercih sebeplerinden biri. Orijinal ve dikkat çekici tasarıma sahip bloglar reklamverenin ilgisini çekerken, temanın sadeliğine de özen gösteriyorlar. Yerleştirecekleri reklamın ziyaretçi tarafından kolayca farkedilmesini istiyorlar.

Konu

Aslında blogunuzun konusu reklmverenin kim olacağını belirleyen temel faktör. Kendimden örnek vereyim. Blg Hocam’ın konusu itibariyle okuyucu kitlesinin tamamına yakınını blog yazarları oluşturuyor. Dolayısıyla hedefi blog yazarları olan reklamverenler için Blog Hocam iyi bir pazar olabilir.

Değerler

Aylık veya günlük trafik, PageRank, Alexa gibi değerler firmaların değil ama küçük çapta reklamverenlerin sorguladığı değerler olabiliyor. Bu değerlerinzin yüksek olması sizin için bir avantaj.

Etkileşim

Bu da büyük firmaların ve markaların yayıncıdan beklentisi. Bu tür büyük reklamverenlerin genellikle pazarlama departmanları olduğu için, geri dönüşüm oranı, etkileşim oranı gibi asıl önemli olan değerlere bakıyorlar.


Esneklik

Fiyat ve ödeme konusunda esnek olmanız da sizi tercih edecek reklamveren sayısını etkileyecektir. Esneklikten kastım; farklı reklam modellerine, fiyat aralıklarına ve ödeme yöntemlerine sahip olmanızdır.

 

Reklamverenlerin bu beklentilerini karşılayıp, etkileyici bir “Reklam” sayfası oluşturduktan sonra pek çok reklam teklifi alacağınıdan emin olabilirsiniz.

Herkese bol kazançlar!

21 Eylül 2013 Cumartesi

Alkolün Vücuda Etkileri, Akşamdan Kalma Olmayı Engellemenin Yolları

Alkolün vücuda pek çok olumsuz etkisi bulunmaktadır. Bu etkiler; içeceğin alkol miktarına, bireyin metabolizma hızına, içme hızına ve süresine, açlık ve tokluk durumuna, sigara/madde veya yemek ile birlikte alınıp alınmadığına göre değişir.

Erişkin bir birey vücuttan dakikada ortalama 0,15 gram alkol temizler. Bu rakam, bireyden bireye farklılık göstermektedir. Ayrıca alkolün etkilerinin kadınlarda erkeklere göre daha çabuk görüldüğünü de eklemek gerekir.



Alkolün vücuda etkilerine gelecek olursak;

-Algılarda yavaşlama

-Yüzde kızarma

-Reflekslerde zayıflama

-Dikkat eksikliği

-Vücut hareketlerini kontrol edememe

-Bulantı, kusma

-Görme bozuklukları, halüsinasyonlar

-Bilinç kaybı

-Diürez (sık idrar çıkma)

-Terleme

-Uyku hali

-Hafıza kaybı


Akşamdan Kalmalık:

Alkol alımını takiben doz bağımlı olarak ortaya çıkan bu etkilerin haricinde, fazla miktarda alkol alımı sonrası ertesi gün kendini gösteren; halk arasında ''akşamdan kalma'' veya ''hangover'' denilen durum ise 12 ila 24 saat kadar sürebilir ve kendini şu şekilde gösterir;

-Baş ağrısı

-Dehidratasyon (susuzluk)

-Mide ağrısı/bulantısı/yanması

-Sersemlik, yorgunluk, güçsüzlük

-Işığa ve sese hassasiyet

-Kan şekerinde düşme, sık acıkma hissi

-Titreme



Gelelim, keyifli bir gecenin ardından bu sendromlarla dolu bir gün geçirmemek için neler yapılabileceğine;

-Bol su tüketin: Alkol almadan önce, alım sırasında ve aldıktan sonra olmak üzere mutlaka su için. Saydığımız bu sendromların pek çoğunun asıl sebebi susuzluktur. Ortalama 250 mi alkol alımını takiben vücut 1 litre civarı su kaybeder. Alkol, iyi bir diüretiktir.

-Aç karnına alkol tüketmeyin: Alkol almadan önce midenizin boş olmadığından emin olun. Hatta alkolü yemekle birlikte alın veya yanına kuruyemiş tüketin.

-Şeker içeren içeceklerle yapılan kokteyllerden kaçının: Şeker, alkolün etkilerini artırıcı etki gösterir.

-Farklı içecekleri karıştırmayın: Geceye ne ile başladıysanız onunla devam etmeye özen gösterin.

-Alkol alımından evvel kafeinden uzak durun: Papatya, rezene, melisa, ıhlamur gibi bitki çaylarını tercih edin.

-Bol C vitamini tüketmeye özen gösterin: Yüksek miktarda C vitamini içeren besinler; brokoli, maydonoz, domates, biber, turunçgillerdir. Özellikle turunçgillerin sularını değil, kendisini tüketmeye çalışın.

-Eve geldiğinizde ayıldıktan sonra uyumaya çalışın.

-Ertesi sabah yüksek kalorili kahvaltılardan kaçının: Zaten alkolle baş etmeye çalışan midenizi ağır yiyeceklerle yormayın.

-Çok sıcak veya çok soğuk, şok duşlardan kaçının: Ilık suyla alınan bir duş sizi kendinize getirmeye yardımcı olacaktır.

-Bütün günü yatakta geçirmektense temiz havada 30-35 dakikalık yürüyüşler yapın.



Medikal Tedavi: Alka Seltzer olarak bildiğimiz, aslında hepimizin yakından tanıdığı Aspirin'in efervesan formu olan ilaç, akşamdan kalma etkilerini silmek için oldukça sık kullanılmaktadır.
Bu ilacı gebeliğinin son 3 ayında olanlar, kanama eğilimi olanlar ve astım hastaları kullanmamalıdır. Kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi kronik hastalığı olanlar ise mutlaka doktora danışmalıdırlar.


Unutmadan... Alkol bir zehirdir. En iyi tedavi, kullanmamaktır.

Sağlık Sayfam sağlıklı, mutlu günler diler...

20 Eylül 2013 Cuma

Affiliate Marketing Nedir?

Blogunuzdan para kazanma konusunda daha önce PPC (tık başına ödeme) ve Google AdSense reklmlarından bahsetmiştim. Bu yazıda tanıtacağım yöntem ise performansa dayalı bir CPA (Cost Per Action) yöntemi olan Affiliate Marketing. Türkçeye iş ortaklığı pazarlaması olarak çevirebileceğimiz affiliate marketing, yayıncı yani blogger ve reklam veren arasındaki ilişkiyi tanımlar.

 

 

Affiliate Marketing Nedir?

 

Firmalar için en ucuz ve etkili şekilde kitlelere ulaşmanın yolu şüphesiz sanal ortam. İnternetin bu  gücünden faydalanmak isteyen firmalar affiliate networkleriyle anlaşarak ya da kendi ortaklık programlarını yayınlayarak yayıncılardan bu ürün ve hizmetlerin satışında yardımcı olmalarını isterler. Burada yayıncı biz yani blog yazarları oluyoruz. Ve sattığımız her ürün için daha önce belirlenen komisyonu alıyoruz.

Affiliate Marketing

 

İşte affiliate marketing, bloggerlar için bu kadar basit ve kazançlı bir para kazanma yöntemi. Affiliae mrketing ile hem ürün sahibi firma, hem aracı olan affiliate network, hem de yayıncı olan blogger kazanır. Yani affiliate markteting “win-win” prensibiyle işler.

 

Affiliate marketingin uygulama ve ödeme şekli açısında 2 önemli yöntemi vardır.

 

1. CPS (Cost Per Sale): Bu yöntemde satış yaptığınız ürün başına komisyon alırsınız. Örneğin %5 komisyon veren bir firmanın 100 liralık ürünlerinden ayda 20 adet satttığınızı düşünelim. Bu durumda kazancınız (100x5/100)x20=100 TL olacaktır.

 

2. CPL (Cost Per Lead): Bu yöntemde ise ürünü satmanıza gerek yoktur. Üye toplamak isteyen sitelere gönderdiğiniz üye veya doldurttuğnuz form başına komisyon alırsınız.

 

 

Affiliate Markting’e Başlamadan Önce Bilmeniz Gerekenler

 

Affiliate marketing yaparak blogunuzdan para kazanmaya başlamadan önce size bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Bunları okuduktan sonra affiliate marketinge başlamakta fayda var. Nelerle karşılacağınızı bilmek istersiniz öyle değil mi?

  • Satacağınız ürünleri dikkatli seçin: Affiliate marketing sektöründe pek çok ortaklık programı ve affiliate networkle karşılaşacaksınız. Buralarda yüzlerce firma ve ürün göreceksiniz. Size tavsiye içinize sinen, mümkünse bizzat kullandığınız veya inandığınız, blogunuz konusuyla ilgili, ziyaretilerinize hitap eden ürünleri tercih etmeniz.
  • Öğenmeye açık olun: Affiliate marketing performansa dayalı bir pazarlama modelidir. Satışlarınızı arttırmak için çeşitli yöntemler geliştirmeye, bunları öğrenmeye ve uygulamaya, bol bol okumaya, yeni terimlerle tanışmaya hazırlıklı olmalısınız.
  • Şehir efsanelerine inanmayın: Affiliate marketing yapmaya karar verdikten sonra çeşitli araştırmalar yapacağınızdan eminim. Bu araştırmalarınıda size büyük meblağlar kazandırdığını iddia ederek çeşitli setler satmaya çalışan onlarca hatta yüzlerce siteyle karşılaşacaksınız. Bunlara inanmayın. Affiliate marketingin sırrı veya sihirli yöntemi gibi şey yoktur!
  • Daha fazla içerik: Sadece ürünü tanıtan bir yazı yayınlarak o ürünü satabileceğinizi düşünüyorsunuz bunun pek mümkün olmadığını söylemeliyim. Ürün hakkında pek çok yeni içerik üreterek ziyaretçiyi ürünü alması konusunda teşvik etmelisiniz. Bu, blogunuza daha çok zaman ayıracaksınız demektir.

 

Google Ve Affiliate Marketing

 

Google’ın affiliate marketing yapan bloglara nasıl baktığını, herhangi bir ceza verip vermediğini merak edebilirsiniz. Hemen cevaplayayım. Google’ın affiliate marketing yapan bloglarla bir alıp veremediği yok. Google’ın asıl hedefi sadece affiliate marketin için açılan bloglar ve web siteleri.

 

Halihazırda bir blogunuz varsa, satış yaptığınız ürüne ait yazı, blogunuzun içeriğinin yalnızca küçük bir bölümünü oluşturur. Bu, Google’ın kabul bettiği bir durumdur. Fakat sadece ürün satmak içerik oluşturulan bloglar, yeterince orijinal içeriğe ve katma değere sahip olmadığından Google aramalarında üst sıralarda çıkma ihtimali çok azdır.

 

Bu konu hakkında daha fazla bilgi almak için Google satış ortaklığı yönergelerini okuyabilirsiniz.

 

 

Affiliate Marketing’i Neden Seviyorum?

 

Affiliate marketing, blogunuzdan para kazanabileceğiniz yöntemlerden hem daha kazançlı hem de uğraşması çok daha keyifli. Blogunuz bir mağaza ve siz de bu mağazanın pazarlama müdürüsünüz. Yapmanız gereken şey yeteneklerinizi konuşturmak ve satışlarınızı arttırmak. Üstelik sıfır risk ve pasif gelir. Yani siz uyurken bile birileri blogunuzdaki yazılardan etkilenerek o ürünü satın alabilir, siz de uykunuzda kazanabilirsiniz :)

19 Eylül 2013 Perşembe

İnsan Vücudunun Olmazsa Olmazı: Omega-3 Yağ Asidi

Omega-3 bir doymamış yağ asididir. Eikosapentaenoik asit(EPA) ve dokosaheksaenoik asit(DHA) insan vücudu için elzem olan türevleridir.

Günümüzde fast food, konserve, hazır ve paketlenmiş gıda tüketimi arttığından dışarıdan omega-3 alımı oldukça azalmış durumdadır.

Omega-3 içeren besinler; deniz ürünleri, ceviz, semizotu, brokoli, keten tohumu, asma yaprağı, soya yağı, kanola yağıdır. Günlük hayatta pek sık tüketilmeyen yiyecekler olduklarından omega-3'ün doğal yollarla alınması güçleşebilmektedir.

Omega-3 en çok yağlı balıklarda bulunur. Hamsi, uskumru, somon, sardalya ve ton balığı bunlar arasındadır. Midye de iyi bir omega kaynağıdır. Bir insanın omega-3 ihtiyacını karşılayabilmesi için haftada en az 2 gün balık tüketmesi gerekmektedir.

Omega-3 yağ asidinin başta zihinsel fonksiyonlar olmak üzere tüm vücuda olumlu etkileri vardır:

-LDL kolesterolü düşürür, HDL kolesterolün artışını destekler.

-Trigliseridi düşürür.

-Sağlıklı kilo kaybını destekler.

-Kanın pıhtılaşmasını güçleştirir.

-Depresyonu önleyici, ruh halini iyileştirici, dikkat ve konsantrasyonu artırıcı etkisi vardır.

-Beynin başta hafıza olmak üzere fonksiyonlarını yerine getirmesinde rolü büyüktür.

-Alzheimer'a karşı zihni koruyucudur.

-İmmün sistemi güçlendirir.

-Kemik ve eklem dayanıklılığını artırır.

-Aterosklerozu önlemede büyük rol oynar.

Omega-3 yağ asidini besinlerle almakta güçlük çekiyorsanız, iyice araştırmak kaydıyla omega-3 kapsülleriyle dışarıdan takviye alabilirsiniz. 1 adet omega-3 hapı ortalama 10 kalori içerir ve kesinlikle kilo aldırıcı bir etkisi yoktur. Aksine, vücutta omega 3 ve 6 yağlarının oranı dengeleneceğinden kilo vermeyi destekleyicidir.

Sağlık Sayfam sağlıklı, mutlu günler diler...

Erdos Sayısı

erdos-sayisi

Bazı dahilerin hayatlarını okuyunca insan şaşır kalır. Şaşıracak bir çok nokta da var tabii ki. Benim en çok şaşkınlık duyduğum konu bu insanların çalışma süreleri, bu süreden hiç sıkılmayışları, alanlarındaki merakları. Paul Erdos’da ise en çok şaşkınlıkla baktığım nokta, sürekli gezerek, gittiği yerdeki araştırmacılarda yeni makaleler ortaya çıkarmış olması ve bunu da yaşam biçimi haline getirmiş olması.

Graf teorisi ve Algoritmaları dersinde hocamızın bahsetmesi (ve araştırmamız konusundaki yönlendirmesi Açık ağızlı gülümseme ) üzerine ulaştığım kısa bilgiden çok hayatını okuyunca ilgimi çekti.;

Matematikçiler daha Erdös yaşarken “Erdös sayıs” kavramını geliştirdiler.
Erdös’le yayın yapan birinin Erdös sayısı1’dir.
Erdös’le yayın yapan biriyle yayın yapanın “Erdös sayısı” en fazla 2’dir.
Erdös’le yayın yapan biriyle yayın yapmış biriyle yayın yapmış birinin Erdös sayısı en fazla 3’tür ve bu böyle devam eder.

Kaynak: http://www.matematikdunyasi.org/arsiv/PDF/03_3_112_112_ENBUYUK.pdf

Technorati Etiketleri: ,

Hangi besin tok tutar, hangisi açlığa neden olur?

Bazı yiyecekler bizi tok tutacağı yerde daha da acıkmanızı sağlıyor. Sağlıklı bir şekilde kilo vermek için işte dikkat etmemiz gereken önemli ayrıntılar…

Tok tutan besinler
Yumurta: Yapılan araştırmalar sabahları kahvaltıda bir adet yumurta tüketen kadınların, aynı kalori miktarına sahip bagel tüketenlere nazaran daha çok kilo verdiği gösteriyor. Sadece 70 kalori olan yumurtanın içerisinde bulunan altı gram protein kendinizi daha uzun süre tok hissetmenize neden oluyor. Ayrıca yumurta enerjiyi de artırıyor.
Çorba: Her ne kadar çorbanın içerisinde un bulunduğu için diyet menülerinde çok az önerilse de, içerisinde su bulunduğu için özellikle de doğal olanlar çok uzun süre kendinizi tok hissetmenize neden oluyor. Başlangıç olarak çorba tüketirseniz, ana yemeğe geçtiğinizde beyin kısa sürede ‘yeteri kadar yediniz’ sinyali vermeye başlıyor. Böylece aşırı tüketmekten kaçmış oluyorsunuz.
Avokado: Avokadonun içerisinde bulunan tekli doğmamış yağ, potasyum, E vitamini ve folik asit kişiyi, diğer besinlere nazaran daha çabuk doyuruyor ve uzun süre tok tutuyor.
Yulaf: Sabah kahvaltıda tükettiğiniz yulaf ezmeleri bu kahvaltının kaburgalarınıza yapışmasına neden oluyor. Üstelik üzerine süt eklemeden bile dört ile yedi gram arası protein içermesi bir hayli şaşırtıcı! Süt ile birlikte tüketildiğinde ekstra enerji sağlayan bu besinin birçok farklı faydası bulunuyor.
Fasulye ve mercimek: Bu iki besinden birini tükettiğiniz zaman uzun bir süre başka bir yemek istemediğinizi fark edeceksiniz. Üç yemek kaşığından oluşan bir porsiyonda kolay kırılmayan kompleks karbonhidratlardan oluşan yedi gram protein yer alıyor. Tüm bu içerikler de bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye yardımcı oluyor.
Ceviz, badem ve fıstık: Lif, protein ve yağ üçlüsünün muhteşem bir kombinasyonu olan bu besinler kolesterolünüzü düşük tutmaya yardımcı olurken, ara öğünler için çok ideal bir alternatif. Açlığınızı bastırmanıza yardımcı olan bu üçlüyü çok fazla kalori içerdiği için az oranda tüketmeye özen göstermelisiniz.
Nane: Kokusuyla sakinleştirme özelliğine sahip olan nane açlığı da yok ediyor. Çalışma odanızda nane içerikli bir mum yakabilir ya da gün içerisinde acıktığınızı hissettiğiniz zaman ara öğün tüketmek yerine nane çayı içebilirsiniz.
Yağlı balık: Somon, ton, sardunya, uskumru ve ringa gibi yağlı balıklar yüksek miktarda Omega-3 içerdikleri için kolesterolün düşmesine ve metabolizmanın daha hızlı çalışmasına neden oluyor. Ayrıca Omega-3 metabolizmayı yağ yakması ya da depolaması için direkt etkileyen leptin hormonunun doğru şekilde çalışmasına da yardımcı oluyor.

Açlığa neden olan besinler
Pasta ve hamurlu ürünler: Hiç kahvaltıda yediğiniz kocaman kruvasandan sadece yarım saat sonra sanki hiçbir şey yememiş gibi kendinizi aç hissettiğiniz oldu mu? Bunun nedeni beyaz şeker ile un içeren basit karbonhidratların lif içermemesi oluşu ve çok az miktarda vitamine sahip olması. Bu tip besinleri tükettiğiniz an insülinde hızlı bir artışa ve beraberinde şeker kırılmasına neden oluyor. Bu nedenle de kısa bir sürede kendinizi aç hissetmeye başlıyorsunuz.
İşlenmiş mısır gevreği: Fırınlanmış hamur ürünleri gibi mısır gevreği de kahvaltı için uygun bir seçenek değil. Yüksek karbonhidrat içeren bu besinin ne yazık ki enerji vermiyor. Bu nedenle mısır gevreği yerine yulaf tüketmeye özen göstermelisiniz.
Diyet gazlı içecekler: Her ne kadar sıfır kaloriye sahip gazlı içecek tüketmenin daha sağlıklı olduğunu düşünseniz de, yapılan araştırmalar işlenmiş tatlandırıcıların açlığa ve şeker aşermenize neden oluyor.
Kızarmış patates: Yüksek oranda karbonhidrat ve tuz içerdiği için kızarmış patates tükettikçe, daha fazla tüketme isteği ortaya çıkıyor. Patates sebze reyonunda yer almasına rağmen ne yazık ki kızartma ve tuz ile birlikte bir hayli zararlı bir besin haline geliyor.
Hazır Çin yemekleri: Birçok Çin restoranında eve servis yapılan yemeklere MSG ekleniyor. İşlenmiş yemekleri daha lezzetli bir hale getiren bu karışım daha çok acıkmanıza neden oluyor. Eğer dikkat ederseniz, Çin yemeklerini sevenlerin büyük bir kısmı restoran yerine evde yemek yemeyi tercih ediyor.
Süt, tereyağı ve peynir: Bilim adamları yumurta, tereyağı, palmiye yağı ve peynir içerisinde bulunan hurma yağının doyduğunuz zaman size sinyal veren ensülin ve leptin hormonu salgılanmasında azalmaya neden olduğunu dile getiriyor. Özellikle hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda sadece bu besinleri tüketenlerin üç günün sonunda kilo aldığı görülüyor.
Alkol: Birçok kişi iş çıkışı kendini aç hissetmediği için aperitif yiyecekler tüketmek yerine içki içmeyi tercih ediyor ve iki kadeh şarabın sonunda kendisini açlıktan ölürken buluyor. Marie Claire'in haberine göre; yapılan araştırmalar özellikle bira ile kırmızı şarabın aşırı açlık hissi yarattığını gösteriyor.
Aromalı yoğurt: Her ne kadar yoğurt yoğun miktarda kalsiyum içerdiği için sağlıklı besinler arasında yer alsa da şeker ve şurup ile aromalandırıldığı zaman kilo alımına ve açlık hissine neden oluyor. Bu nedenle meyveli yoğurt almadan içeriğine dikkatli bir şekilde bakmalı ya da sade bir yoğurt tercih ederek istediğiniz ek içerikleri kendiniz katmalısınız.

Tükenmişlik Sendromundan Kurtulun!

Son zamanlarda kendinizi sürekli mutsuz, huzursuz, yorgun hissediyorsanız, çok çabuk sinirlenip geriliyorsanız, hayattan zevk alamıyorsanız, sabahları işe gitmek zor geliyor hatta işe gitmemek için bahaneler bulmaya çalışıyorsanız, işinize olan motivasyonunuzu kaybettiyseniz dikkat! Tükenmişlik Sendromu yaşıyorsunuz demektir. 

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Ayşegül Tohumcu'nun verdiği bilgilere göre, tükenmişlik Sendromu ilk kez 1974 yılında psikolog Herbert Freudenberger tarafından, “uzun dönemli karşılanmamış iş stresine bağlı olarak, duygusal ve fiziksel enerji tükenmesiyle karakterize patolojik durum” olarak tanımlandı.

Kimler Risk Altında?

Tükenmişlik Sendromu, günümüzün yoğun ve stresli iş ortamında, pek çok insanın kariyerlerinin bir döneminde karşılaştığı bir sorundur. En çok doğrudan insana hizmet verilen meslek mensuplarında, özellikle sağlık çalışanlarında, öğretmenlerde, psikologlar ve çocuk bakıcılarında, idarecilerde, bankacılarda görülmektedir. Hem kişisel hem de işe ait özellikler Tükenmişlik sendromuna zemin hazırlamaktadır. Her şeyi mükemmel olarak yapmaya çalışan, esneklik gösteremeyen, takıntılı ve ayrıntıları çok fazla önemseyen kişilerde tükenmişlik daha sık görülür. İşe ait özellikler arasında da, devamlı sayılarla çalışma, çalışma saatlerinin uzun olması, güçlü bir rekabet ortamı sayılabilir.

Kendinize Yeterince Zaman Ayırıyor musunuz?

Tükenmişlik sendromu fiziksel, duygusal ve zihinsel bulgu ve belirtiler içerir. Fiziksel tükenmişlik belirtileri; kronik yorgunluk, güçsüzlük, enerji kaybı, yıpranma, hastalıklara daha hassas olma, sık baş ağrıları, bulantı, kas krampları, bel ağrısı, uyku bozuklukları gibi değişik sorun ve yakınmaları içerir. Duygusal tükenmişlik bulguları depresif duygulanım, desteksiz, güvensiz hissetme, ümitsizlik, evde gerilim ve tartışma artışı, kızgınlık, sabırsızlık, huzursuzluk gibi negatif duygulanımlarda artış, nezaket, saygı ve arkadaşlık gibi pozitif duygulanımlarda azalma içermektedir. Zihinsel tükenmişlik bulguları doyumsuzluk, kendine, işine ve genel olarak yaşama karşı negatif tutumlar içerebilir. Sonuçta işi bırakma, savsaklama gibi davranışlar görülebilir.
Son yıllarda Tükenmişlik sendromunda ciddi bir artış görülmekte çünkü çok çalışmak amaç ve değer haline getirilmekte ve insanlar kendilerine gerekli nitelikli zamanı ayırmamaktadır. Kendine zaman ayırma olarak görülen yoğun ve yorucu spor egzersizleri ise zamanla bir iş veya görev gibi yapılmakta ve kişiyi tüketmeye devam etmektedir.

Tükenmişlik Sendromuna Çözüm: Orijinal Yoga Sistemi

En eski kişisel gelişim ve sağlık sistemi olan  “Orijinal Yoga Sistemi” tükenmişlik sendromu ile baş edebilmek için mükemmel ve işe yarar çözümler sunmaktadır. Orijinal Yoga Sistemi’nde her yaştaki ve her durumdaki insan için uygun milyonlarca nefes, biyoenerji, duruş, konsantrasyon, gevşeme teknikleri vardır. Bu teknikler, düzenli uygulandığında, öncelikle kas, eklem ağrıları olmak üzere her türlü vücut ağrıları geçmeye başlar.  Enerjiyi tüketen ve halsiz bırakan yorucu spor egzersizlerinin  aksine, kişi enerji ile dolar. Biyoenerji alanı onarılır ve güçlenir. Tekniklerin özel etkilerinden dolayı, vücudun salgı sistemi yani hormonal sistem dengelenir. Organlar daha verimli çalışmaya başlar. Bağışıklık sistemi güçlenir ve kişi hastalıklara dayanıklı hale gelir. Sinirsel gerginlik atılır. Zihin sakinleşir, yaşamın temposu yavaşlar ve zorluklarla daha kolay başa çıkılır. Bakış açısı değişir, olumsuzlık içeren olayların sonuçları büyütülmez. Olumsuz düşünceler kontrol altına alınır ve düşünce akışı olumlu yöne yönlendirilir.

Bunlar, Orijinal Yoga Sistemi’ni uygulamanın yararlarından sadece bazılarıdır. İşin en güzel tarafı, tüm bu faydalara kendinizi zorlamadan, tüketmeden ulaşabilmeniz. Kendinize ayıracağınız haftada en az 1,5 saat ile Orijinal Yoga Sistemi’ni uygulayarak Tükenmişlik Sendromundan kurtulabilir, daha güzel, tatmin edici ve verimli bir iş hayatına merhaba diyebilirsiniz…

Orijinal Yoga Sisteminin Etkileri

Yoga Academy eğitmeni Pelin Evrensel’in açıklamalarına göre Orijinal Yoga Sistemi ile son yıllarda artan Tükenmişlik sendromunun önüne geçmek mümkün. Sendromun semptomları ve Orijinal Yoga Sistemi’nin etkisini şöyle açıklayabiliriz.

Enerji kaybı: Gün içerisinde enerjimizi emenlere karşı enerjitik alanımızı güçlü tutup, enerjimizi kaybetmemek mümkün.

Yıpranma: Orijinal Yoga Sistemi  sayesinde kişi ve olaylara karşı daha toleranslı olunur. Pozitif bakış açısı geliştirilir. En üzücü olaylar dahi gelip geçici bir düzenin parçaları olarak görülmeye başlanır. Kişi başına gelenleri kendini yıpratmadan kabul edebilme yeteneğini geliştirir ve koşulları değiştirebilecek özgüvenini kendinde bulur.

Hastalıklara daha hassas olma: Uygulanan nefes teknikleri kandaki oksijen miktarını artırır. Solunum sistemi aktifleşir ve metabolizma canlanır. Bağışıklık sistemi güçlenir.

Sık görülen baş ağrıları: Oksijen yetersizliği yada gerilim kaynaklı baş ağrıları ortadan kalkar.

Bulantı: Stres ve gerilimden kaynaklanan sindirim sistemindeki rahatsızlıklar yok olur. Sindirim sistemi düzene girer, bulantılar, şişkinlikler giderilir.

Kas krampları, bel ve boyun ağrısı: Uygulanan Asanalar (duruşlar) kişinin kendini daha hafif, zinde, esnek ve güçlü hissetmesini sağlar. Omurgadaki duruş bozuklukları giderilir, böylelikle iç organlarda sağlıklı çalışır. Bel, boyun, sırt ağrıları, kasların ve eklemlerin yıpratılmadan çalıştırılıp güçlenmesiyle giderilir. Pek çok spor dalında kas yırtılmaları, eklem sakatlanmaları olası iken Orijinal Yoga Sistemi  uygulayıcılarında bu tip vakalar görülmemektedir.

Uyku bozuklukları: Orijinal Yoga Sistemi uygulamasında her seansın son çalışması olan derin gevşeme tekniği ile çok daha kaliteli, dinlendirici ve yenileyici bir uyku sağlanır, uykusuzluk problemi ortadan kalkar.
Yoga nidra (bütünleşerek uyumak) tam bir fiziksel, zihinsel ve duygusal gevşeme haline ulaşmak için sistematik ve bilimsel bir yöntemdir. Düzenli uygulandığında stres kaynaklı tüm gerginlikler giderilir, kişinin uyku ihtiyacı azalır. Kişi, zinde, mutlu ve gerçekten dinlenmiş biçimde uyanarak, güne pozitif başlar.

Erkekler; Kısırlığa Dikkat!

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin korkulu rüyası olan kısırlık, toplumumuzda her 6 -7 evlilikten birinde görülüyor. 

Türkiye’de her yıl 600 bin civarında evlilik gerçekleşiyor ve yılda yaklaşık 90 bin çift kısırlık sorunuyla karşılaşıyor. İşte erkeklerin kısırlığa karşı dikkat etmesi gereken 7 faktör:

1. Dar giyinmek: Dar giysiler vücuttaki ısı derecesini değiştiriyor. Isı değişimi ve kan dolaşımı azaldığı için de erkeklerde sperm sayısı düşüyor.

2. Sigara kullanımı: Çeşitli bilimsel çalışmalarla sigaranın kesin zararlı etkileri ispat edilmiştir ve özellikle sorunu olan hastaların kesinlikle sigarayı bırakmaları öneriliyor. Ayrıca sigara içilen ortamlarda bulunmak havada bulunan zehirli maddelerin solunum yoluyla alınmasını sağladığından sperm üretimini olumsuz etkiliyor.

3. Alkol kullanımı: Haftada 60 ml. üzeri alkol kullanımı sperm üretimini olumsuz yönde etkiliyor.

4. Fast food: Yüksek kolesterol, spermin zar yapısını bozduğu için döllenme yeteneğini azaltır ve kısırlığa neden olabilir. Bu nedenle özellikle "Fast Food" denilen aşırı yağlı, kolesterolü artırıcı gıdalardan uzak durmak gerekir.

5. Çalışma ortamı: İşi gereği zirai ilaçlarla yakın temas halinde bulunan kişilerde de kısırlık oranı yüksek. Bu kişilerin önlem olarak çalışırken, bir maske ile ağızlarını kapatmaları, ilaçları solunum yoluyla alınarak zararlı olmalarını engeller. Bu grup genellikle çitçilerden oluşur.

6. Aşırı sıcak: Aşırı sıcak her zaman sperm üretimini olumsuz etkiler. Kısırlık sorunu ile karşı karşıya olan erkeklere kesinlikle, sıcak su banyoları ya da saunaları tavsiye etmeyiz.

7. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar: Erkek genital organlarında zarara yol açan bazı enfeksiyonlar sperm ilerlemesini (kanalları tıkayarak veya sperm hareketliliğini azaltarak) olumsuz yönde etkilediği için kısırlığa neden olabiliyor.

Ülser Hastalarının En Sık Yaptığı 6 Hata

Ülser hastalarının günlük beslenmelerinde yaptıkları bazı hatalar da hastalığın daha da şiddetlenmesine yol açabiliyor!

Yapılan son bilimsel araştırmalar, beslenmenin ülser hastalığı üzerinde doğrudan bir etkisinin bulunmadığını gösteriyor. Ancak kişi ülser hastasıysa, yediği bazı besinlerin mide üzerinde olumsuz etkileri bulunabiliyor.
Acıbadem Fulya Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Müge Özyurt Şafak, ülser hastalarının günlük yaşamlarında başlıca 6 yanlış yaptıklarını belirterek bunları şöyle sıralıyor:

• Demli çay ve bol kahve tüketmek.
• Uzun süre aç kalmak.
• Sigara içmek.
• Hızlı yemek yemek.
• Acılı-baharatlı yemekler tüketmek.
• Gün içinde çok tuzlu gıdalarla beslenmek.

Çay ve kahve mideye zarar veriyor: Çay ve kahve mide asit salgısını artırıyor, sindirim güçlüğüne neden olabiliyor. Bu nedenle ülser hastalarına gün içinde çok fazla miktarda demli çay ve kahve tüketmeleri önerilmiyor. Eğer çok istiyorsanız günde en fazla 2-3 bardak açık çay tüketilebilirsiniz. Bunların yerine ıhlamur, elma gibi bitki - meyve çaylarını tercih etmenizde fayda var.

Çok uzun süre aç kalınca mide asidi miktarı artıyor: Eğer gün içinde çok uzun süre bir şey yemezsek, ara öğünlerde besin tüketmezsek, “kurt gibi acıktım” diyerek yiyecek tüketimini abartırız. Eğer ülser hastasıysanız uzun saatler aç kalmamaya özen gösterin. Çünkü aç kalmak, öğün aralarının uzun olması mide asit salgısını artırıyor. Buna neden olmamak için küçük porsiyonlar halinde 2-3 saat aralıklarla bir beslenme planı oluşturun.

Aç karnına sigara içmek mide kanamasını tetikliyor:  Sigara içmek asit ve pepsin salgılanmasını ve mide hareketlerini artırıyor. Özellikle aç karnına içilen sigara mide kanaması ve ülseri tetikliyor. Tedaviden sonrada sigara içmeye devam etmek nüks etmesine neden olabiliyor.

Yavaş yemek mideyi koruyor: Hızlı yemek yendiğinde besinler iyi çiğnenmeden mideye gönderiliyor. Çiğneme, mukus ve tükürük salgılanmasına neden oluyor ve bu maddeler de mide asidine karşı mukozayı koruyor. Bu nedenle yemeklerinizi yavaş yavaş ve iyi çiğneyerek tüketmelisiniz.

Acı ve baharat mide duvarında ödeme yol açıyor: Bazı kişiler için acısız baharatsız yemeğin tadı olmaz. Kendilerini yemek yemiş gibi hissetmedikleri gibi doyduklarını da düşünmezler. Ancak ülser varsa, acı ve baharat sevdasından ne kadar kısa zamanda vazgeçilirse o kadar iyi. Çünkü kırmızı pul biber, karabiber ve isot gibi acı baharatlar mide duvarında ödem ve harabiyete neden olarak pepsin salgısını, yani mide asidini artırıyor.

Çok tuzlu yemek de ülserin düşmanı: Bazı bağımlılıklarımızdan vazgeçmek bizler için oldukça zor olabiliyor. İşte tuz da bunlardan biri. Yemeğin içinde aslında yeterli miktarda tuz olsa da, tabağımıza aldığımızda sanki tatsızmış gibi gelebiliyor. Ancak tuz da ülserin düşmanlarından. Çünkü tuz gasrtik mukozayı olumsuz yönde etkilediği için normal sınırlarda, örneğin günde 6 gram kadar tüketilmeli, tuzlanmış – salamura besin tüketimi de sınırlandırılmalı.

Ülseriniz Hafifse Bunları Yiyebilirsiniz

Ülser hastalarının beslenmesinde hastalığın derecesinin önemli olduğunu vurgulayan Müge Özyurt Şafak, ülser hastalarının beslenmesini düzenlemede hastalığın şiddetine, derecesine göre davrandıklarını belirtiyor. Şafak, hastalığın hafif seyrettiği kişilere şu önerilerde bulunuyor:

- Çay ve kahve tüketimini sınırlayın.
- Yağda kızarmış etler, yağlı- salçalı yemekler, sucuk, pastırma, sosis gibi şarküteri ürünlerinden kaçının.
- Baharatlı yiyecekler ve gazlı içecekleri tüketmeyin.
- Gaz yapmayan sebze ve meyveleri ( fasulye, ıspanak, kabak, bamya, elma, muz gibi ) tercih edin.
- Günde bir bardak süt, bir kase yoğurt ve 1-2 dilim az tuzlu beyaz peynir yiyebilirsiniz. Bunun dışında ızgara veya haşlama et, tavuk, balık ve hindiyi rahatlıkla tüketilebilirsiniz.

Ülser Ağır Seyrediyorsa Bunları Yapın

Hastalık eğer ağır seyrediyorsa hastaların beslenmesinde dikkat edilecek başlıca konular da yer alıyor. Müge Özyurt Şafak, eğer ülser daha ağır seyrediyorsa az posalı, az yağlı, gaz yapmayan, sulu ve yumuşak besinlerin tercih edilmesi gerektiğini söylüyor. İyi pişmiş ve gaz yapmayan sebze yemekleri olarak bilinen havuç, patates, kabak ve fasulyenin yanı sıra çok hafif olması nedeniyle komposto da tüketilmesi öneriliyor. Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durulması, bunun yerine yayla, şehriye gibi çorbaların tercih edilmesi de çok yararlı. Bunların dışında hastalığın ağır seyrettiği kişilerde kurubaklagiller, esmer ekmekler ve bulgurun, gaz yapıcı etkisi nedeniyle tercih edilmemesi gerekiyor.

Hastalıklı ilişkinin belirtileri neler?

İlişkinizde kendinizi sürekli mutsuz, üzgün ve kullanılmış mı hissediyorsunuz? Bunlar sağlıksız ilişkinin ilk belirtileri...

Bazen ilişkinin içindeyken gözlerimiz kör olur ve neler yaşadığımızın farkına varamayız. İnsanlara kulaklarımızı tıkar ve tüm olumsuzlukları sırf sevdiğimiz kişiyi kaybetmemek adına devam ettiririz.   Bir şekilde ilişki biter ve biz dünyanın ortasında geçici bir süre yapayalnız hissederiz. Pişmanlıklar duyar, geçmişi geri almak ve hataları düzeltmek isteriz. İlerde psikolojisi bozulmuş, kendisine olan güvenini kaybetmiş ve aşktan korkan bir kadın olmak istemiyorsanız aşağıda yazan 'sağlıksız ilişki' belirtilerini okuyun ve biran önce kendinize çeki düzen verin.

Mali sıkıntılarınız yüzünden ruhsal bir tıkanıklığa mı girdi? Benlik saygısı, aile ve iş problemleri mi başladı? Tüm bunların acısını sizden çıkarıyorsa hastalıklı bir ilişkinin adımları atılıyor demektir. Bu 'doğru ilişki' ya da 'mükemmel insan' ise her şeyi daha iyi hale getirmeye çalışacak ve pek az şeyi size yansıtacaktır.

Onun sürekli etrafınızda olmasını istiyorsunuz, onu mutlu etmek için uğraşıyorsunuz. Siz kendinizi iyi hissetmek için onu kullanıyorsunuz. Bu insan bağımlılığı işareti olabilir. Profesyonel bir yardım öneririz.

Onun ya da yaşadıklarınız hakkında konuşmak sizi gerçekten rahatsız ediyor. Kendiniz ve eşiniz için ne istediğiniz hakkında sürekli hem kendinize hemde çevrenize yalan söylüyorsunuz. İlişkinizde ciddi problemler var, bunları görmezden gelmeyin deriz.

Size istemediğiniz şeyleri yaptırmaya çalışıyor ve yapmazsanız tehdit ediyor. Zehirli bir ilişki içinde kapana kısılmış hissediyorsunuz. Artık onunla gerçekten istediğiniz için bir arada değilsiniz. Ama ondan ayrılmakta zor. Bu insanlar göz ardı ettiğiniz sağlıksız bir ilişkinin temelidir.

Birbirinize güvenmiyorsunuz. Eşinizin sizi gerçekten sevdiğine inanmıyor veya sürekli sizi aldattığını düşünüyorsunuz. Bu sağlam bir ilişki için olmaması gereken durumdur. İleride çok büyük problemlere dönüşebilir.

Geçmiş ilişkileriniz sürekli hayatınızın içinde. Takıntılı bir eski kız arkadaş, gece gelen sessiz telefonlar, hakaret mesajları... İçinizde sürekli 'ona geri dönebilir, neden bunu yapmasına izin veriyor?' gibi kuşkularla yaşayamazsınız.

Bağımlılık sorununuz/sorunu var. Alkol kullanıyor ve parasını buna yatırıyor. Alkollüyken verdiği sözleri, söylediklerini sabah unutuyor. Size sözlü ya da tensel şiddette bulunuyor. Bu ilişkinin hala devam edebileceğine inanıyor musunuz?

18 Eylül 2013 Çarşamba

Paypal Nedir? Bloggerlar İçin Neden Önemlidir?

Banner reklamları, tanıtım yazıları, link ve ürün satışları derken bloggerlar kendilerini sanal ticaretin içerisinde buldu. Artık çoğu blog yazarı yukarıda saydığım yöntemlerle blogundan para kazanabiliyor. Ancak hem reklam veren, hem de reklam yayınlayan kişiler ödeme konusunda sıkıntı yaşıyabiliyorlar. Örneğin bloggerların önemli bir kısmı 18 yaşından küçük ve banka hesapları yok. Banka hesapları olanlar da EFT yaparken işlem ücreti ödemek zounda kalıyorlar. Zaten ödemelerin küçük meblağlar olduğunu düşünürsek, bankaların yaptığı bu işlem kesintileri ödeme yapan kişleri düşündürüyor.

 

paypal

 

Tam da bu noktada devreye 100 milyondan fazla aktif üyesi bulunan Paypal giriyor.  Sanal bir banka gibi düşünebileceğiniz Paypal, internet kullanıcıların güvenli alışveriş ve para transferi yapması sağşayan bir yöntem. Her blog  yazarının bir Paypal hesabı olması gerektiğini düşünüyorum. Neden bu düşüncede olduğumu yazının devamını okuduğunuzda anlayacaksınız.

 

 

Paypal Nedir?

 

Paypal, kşisel bilgilerinizi veya krat bilgilerinizi kullanmadan, sadece e-posta adresi üzerinden ödeme yyapmanızı sağlayan bir sistemdir. Paypal’a üye olmak ve kullanmak tamamen ücretsizdir. Kredi kartı veya banka hesabınızın olmasına gerek yoktur.

 

Paypal’da bireysel, ticari ve premier olmak üzere 3 hesap türü vardır. Premier hesap online satış yapan kişiler için , ticari hesap ise  kurum ve kuruluşlar  için idealdir. Blog yazarları için bireyse hesap yeterlidir.

 

E-Posta Adresi Ve Şifre Önemlidir

 

Paypal’a üye olurken standart kayıt formlarına benzer bir form dolduracağınız için detaylara girmiyorum fakat e-posta adresi ve şifre konusunda dikkatli olmalısınız. Zira bu e-posta adresi ve şifreyi sadece Paypal hesabınıza girişlerde değil, alışveriş ve ödemelerde de kullanacaksanız. Örneğin bir reklam veren size ödeme yaparken sizden Paypal adresinizi isteyecektir. İşte Paypal adresiniz, bu e-posta adresinizdir.

 

Onaylı Olmak

 

Paypal’da onaylı hesap ve onaysız hesap şeklinde 2 kavram vardır. Sadece e-posta adresi ile oluşturulan hesaplar onaysızdır. Hesabınızı bir kredş kartına veya banka hesabına bağladığınızda ise Paypal heabınız onaylı olur. Onayları hesapların yurt dışına ödeme yapma ve ücret limiti gibi sorunları yoktur.

 

İşte Paypal böyle güvenli ve pratik bir ödeme yöntemi. Özellikle yurt dışından firmalar size reklam vererlerse çok büyük ihtimalle ödemelerini Paypal ile yaparlar. (Bana hep öyle yaptılar) Ödemeyi Paypal hesabınıza aldıktan sonra ister Paypal ile ödeme kabul eden sitelerden alışveriş yapabilir, isterseniz de o parayı  banka hesabınıza aktarabilirsiniz.

 

Kayıt olmak için: https://www.paypal.com

17 Eylül 2013 Salı

Yapı Kredi Yeni Websitesi ile Ezber Bozuyor

Yapı Kredi yeni web sitesi ile Türkiye’de ve bankacılık sektöründe bir ilke imza attı.

İnternet müşterilerine yepyeni bir deneyim sunan, karışık sekme ve menülerin olmadığı bu yeni sitenin anasayfasında sadece bir arama çubuğu bulunuyor. Bu sayede Yapı Kredi müşterileri anasayfada bulunan arama çubuğunu kullanarak tüm aradıklarına ulaşabiliyor. Böylece müşterilere daha hızlı ve zahmetsiz bir bankacılık hizmeti sunuluyor.

yapi-kredi

Arama temeli Google Search Appliance teknolojisine dayanan bu site, müşterilerin aramalarını zaman içerisinde öğrenen ve kendini geliştiren bir yapıya sahip. Arama motorunda “altın, usd, euro” gibi aramalar yapıldığında sonuçlara anında ulaşılabiliyor. Yapı Kredi uygulamalarına erişmek içinse arama motoruna ''QR'' yazmak yeterli. Aranılan şube ve ATM’ler ise şehir ve bölge adı girilerek kolayca bulunabiliyor.

Davranışsal Hedefleme Teknolojisi ile müşterilerin siteye geldiği kanallardan, onun hakkında bilgiler toplanarak kullanıcının site içerisinde aradığı içeriğe en hızlı şekilde ulaşması amaçlanıyor. Örneğin; müşeri limango.com.tr ya da benzer sitelerden yapikredi.com.tr’yi ziyaret ediyorsa ve bir Limango kampanyası varsa, müşteriye anasayfa banner alanında ilk sırada limango.com.tr bannerı gösteriliyor.



Siz de bu yepyeni internet bankacılığı deneyimini yaşamak istiyorsanız hemen http://www.yapikredi.com.tr 'yi ziyaret edin.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

13 Eylül 2013 Cuma

Alışılmışın Dışında Blog Reklamı Yapmak

Merhaba arkadaşlar.Ben Serdar Karagülle.

Blog'unuzun reklamını genelde Facebook,Twitter vb. sosyal medya platformlarında paylaşarak yapıyosunuzdur.Ben ise sizin yaptıklarınızın yanı sıra daha acayip yollara başvurdum. İşte o yollar ;

 

Duvarlar

 

Duvarlara blog'unuzun adresini yazabilirsiniz.İşlek yerlere büyük puntolarla yazabilirsiniz ama dikkat edin yakalamasınlar :).Emin olun bu şekilde iyi ziyaretçi gelir,10 ziyaretçinin en az 3'ü yazılarınızı beğense düzenli ziyaretçiniz olur.



Okul Tahta Veya Sıraları


Bildiğiniz üzere blog'cuların çoğunluğu okul çağı gençlerden çıkıyor.Bu yüzden etkili olduğunu düşündüğüm reklam türlerinden biri de bu.Bende uygulamıştım zamanında iyi hit almıştım.



Arabalar

 

Bu yöntem fazla tutmayabilir ama siz yinede deneyin.Arabaların üstü fazla ilgi çekmiyor :)

 


Online Oyunlar

 

En sevdiğim madde bu.Genelde hepimiz bir veya birden fazla online oyun oynarız veya oynamışızdır.Örneğin Counter Strike,bu oyunda nickinizi blog'unuzun adresini yazıp oynarsanız büyük sükse yaratabilir.



Online oyunları eğlenmek için oynuyosanız böyle bir yöntem en iyisi bence hem reklamınızı yaparsınız hem eğlenirsiniz.Sadece Counter Strike olarak düşünmeyin bir çok online oyun var Knight Online,Cabal Online,Silkroad Online vs.

 

 

İnternet Cafeler

 

İnternet kafeye gidip herhangi bir bilgisayarın başına oturun ve bilgisayarda bulunan tarayacılar hangisi (Chrome,mozilla,explorer) ise onun başlangıç sayfasını blog'unuzun adresine yönlendirin.Sonra paintten bir boş sayfaya blog adresinizi büyük harflerle yazıp kaydedin.Ardından masaüstü arkaplanı olarak değiştirin.Güzel hit sağlar ve merak uyandırır :)

Benim yaptıklarım ve aklıma gelenler bunlar artık gerisi sizin kabiliyetinize ve yaratıcılığınıza kalmış birşey.

Yazar Hakkında: Ben Serdar Karagülle aklıma gelen ve işime yarayan kendi çapımda yaptıklarımı blogumda paylaşırım.Yukarıda yazdıklarım umarım işinize yaramıştır bloguma beklerim.  SerMaka.Blogspot.Com

12 Eylül 2013 Perşembe

Mutlu Evliliğin 10 Altın Kuralı!

Evliliğinizde veya ilişkinizde sorunlar mı var? Sorunsuz ilişki olmaz ama kronikleşirse korkulan son kaçınılmaz olabilir. Oysa uzmanların tavsiye ettiği birkaç basit ve etkili kurala uymak sizi mutluluğa kavuşturabilir.

Mutlu ve sorunsuz bir evlilik, bu kuruma adımını atmış çiftler için en önemli tercihtir. Ancak ister evlilik olsun ister beraberlik, başarılı bir ilişki göründüğü kadar kolay değildir. Karmaşık bir yapıya ve hassas dengelere dayalı olan kadın-erkek ilişkisinin başarısıysa, uzmanların tavsiye ettiği bir takım basit ama önemli kurallara uymakla mümkün.

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Dr. Cem Keçe, insanın doğuştan yarım ve yalnız olduğunu ifade ederken, evliliğin aslında kişinin kayıp olan yarısını bulma arayışı olduğuna dikkat çekti.

Güven Yoksa Evlilik de Yok

Evliliği tamamlanmak, bütünleşmek ve bütünlenmek olarak tanımlayan Dr. Keçe, evlilik kurumunu kişilerin kendini güvende hissetmek amacıyla oluşturduğu bir olgu olarak açıkladı. Dr. Keçe şunları kaydetti:
“Bu kurumun amacı bütünleşme arzusudur. Çünkü insanoğlu annesi ile bir bütün olarak ana rahminde gelişir. Bu bütünlük duygusu anneyle bir olma isteğidir. Anne rahminde kişi kendini güvende ve cenneteymiş gibi hisseder. Fakat annenin rahminden çıktığında insan o duyguya yeniden kavuşmak ister. İşte sağlıklı ve mutlu bir evlilik, bu bütünlük duygusunu verdiği için kişiye güveni hissettirir. Ama güven yoksa bu takdirde hırçın ve çaresiz hissettirir. Bu yüzden evlilikler çoğu zaman insanı ya hırçın ve çaresiz ya da huzurlu ve mutlu kılar.”

İç Sesinize Takılmayın, Anlatın!

Peki evlilik nasıl çatışmaya dönüşüyor? Dr. Keçe bunu iki olguya bağlıyor:
“Bir insanı iki olgu rahatsız eder. Biri kendi iç sesidir. Diğeriyse başkalarının onun hakkında söyledikleridir. Bunu evliliklere de uyarlayabiliriz. Evliliklerde de kişiler eşleri hakkında iç seslerine ve eşlerinin kendilerine sarf ettiği sözlere ve yaptıklarına kafalarını çok takarlar. Bununla birlikte hem kendilerini hem de eşlerini suçlamaya başlarlar. Bir insanı mutlu eden de iki olgu vardır: Anlatmak ve anlaşılabilmek… Eğer evlilikte çatışma başlamışsa karı-koca ne dertlerini birbirlerine anlatabilirler ne de anlaşıldıklarını düşünebilirler. Bu nedenle kendilerini güvende hissetmezler. Demek ki iç seslere kulak vermek ya da düşüncelerinizi içinize hapsetmek yerine anlatabilmek ve de doğru bir şekilde anlaşılabilmek çok önemli.”

Dr. Keçe, evliliğin yolunda gitmemesinin en önemli nedenlerini, birbirini suçlayıcı tavır alma, küçümseme, saygısızlık, sürekli kendini savunma, iletişimsizlik ve saldırganlık olarak sıralıyor.

İşte Mutlu Evliliğin 10 Altın Kuralı

Peki mutlu bir evliliğin kuralları nedir? Dr. Keçe 10 altın kuralı şöyle açıklıyor:

1- Bankada bir hesap açtığınızı düşünün. Bu hesaba ne kadar mutlu an yatırırsanız ilişkiniz de o kadar mutlu ve uzun ömürlü olur. Amacınız hesabınızı mutlulukla doldurmak olmalı.
2- Birbirinize olan ilgisizliğinizin nedenini bulun. Kıskançlıklar, hep bir arada olma, ilginin çocuklara kayması, maddi sorunlar, evlilik sorumluluklarının ağır gelmesi ve gerçekçi olmayan beklentiler çiftin birbirlerine olan ilgisini azaltabilir.
3- Aklınızda bir anahtarlık hayal edin. Anahtarlığınıza koşulsuz sevme, anlayış, hoşgörü, arkadaş olabilme, samimiyet, şefkat, emek, sabır ve fedakarlık anahtarlarını takın. Anahtarlığa takılan tüm bu olgular mutlu evliliğin kapılarının altın anahtarlığını barındırır.
4- Sevgiliyken yaptıklarınızı tekrarlayın. Çiftler her nedense evlenince, toplumun onlara yüklediği roller doğrultusunda evlilik sürecine sevgililiği birbirlerine yakıştıramazlar. Böylece kısa süre önce sevgiliyken yaşadıkları güzel paylaşımları evliliklerine taşıyamazlar. Hatta flörtü evliliğin doğal süreci olarak görmeme eğilimi hâkim olur. Oysaki insanları değiştiren evlilik değil evliliğe bakış şekilleridir. Evlilikle birlikte sevgiliyken yaptıkları davranımlardan uzak duran çiftler zaman içerisinde hayatın onlara sunduğu monotonluğu yaşar ve sevgilerini, paylaşımlarını sorgulamaya başlarlar. Halbuki sevgiliyken yapılan küçük paylaşımların devam etmesi ilişkiyi ateşler. Kişilerin kendilerini daha iyi hissetmesi ve tutkularının devam ettiğini görmek kişileri birbirine bağlar. Eski tutku ve sevgilerinin devam ettiğini görmek ayrıca yeni paylaşımların artmasına da neden olur.
5- Eşinizin bir konu hakkındaki fikirlerine ya da hayallerine değer verin. Katılmasanız dahi onun ortaya koyduğu fikirlere saygı duyun ve sonuna kadar dinleyin.
6- Evliliğinizi monotonluktan kurtarmak için yenilikler yapın. Kaliteli zaman geçirmek için olanaklar yaratın. Ona beklenmedik küçük sürprizler yapın. Özel bir gün olmasa dahi ona küçük bir hediye alın. Birlikte vakit geçirmek için fırsat kollayın. Ortak zevklerinize uygun paylaşımlar yaratın.
7- İlgi çekmek için ilişkinize gizem katın.
8- Narsistik gereksinimlerinizi karşılayın. Kendinizi sevin ve beğenin.
9- Eşinizi fark edin. Onun saçını boyadığını, zayıfladığını, sizin için yaptığı küçücük de olsa özel bir şeyi görün ve takdir edin.
10- Öfkelendiğinizde asla şiddete başvurmayın. Mola verin, ortamı terk edin, duş alın ve uyuyun. Müzik dinleyin. Kavganızın dozajının yükseldiği anda nefes alıp vererek gevşeyin. Çatışmalarınızı yıkıcı değil yapıcı olarak ele alın. Kişisel eleştiri değil davranışsal eleştiri yapın. Kendinizi onun yerine koyun ve empati yapın.

Cildinizin yaşlanmasına izin vermeyin

Zamana Karşı Direnmek İsteyenlerin En Büyük Silahlarından Biri: Cilt Gençleştirme Operasyonları…

Nüfus cüzdanınızda her yıl bir yaş daha büyüyen yaşınıza rağmen cildinizi bir yaş daha gençleştirmek istiyorsanız alternatiflerden biri de cilt gençleştirme operasyonları…

Cilt gençleştirme operasyonları ile ilgili merak edilenleri Hisar Intercontinental Hospital Estetik-Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hakan Özdemir’e sorduk.

Cildimiz neden ve nasıl yaşlanır?
Yaş ilerledikçe ciltte kırışıklık, sarkma, lekelenme gibi bir takım değişiklikler olur. Oluşan bu cilt değişiklikleri çevresel faktörler, genetik faktörler, beslenme ve diğer faktörlerle ilişkilidir. Başlı başına en büyük faktör ise güneş ışığına maruz kalmaktır. Vücutta bulunan doğal pigmentler, güneş ışığına bağlı cilt yaşlanmasına karşı kısmi koruyucu etki yapar. Bu nedenle mavi gözlü, açık tenli insanlarda yaşlanmaya bağlı cilt değişiklikleri, koyu tenli ve daha fazla pigmentli insanlara göre daha fazla görülür.

Yaşlanan cildin belirtileri nelerdir?
*Yaşlanan cildin en üst tabakası olan epidermis incelir.
*Pigment içeren hücrelerin (melanositler) sayısı azalır.
*Kalan pigment hücrelerinin büyüklüğü artar. Bunun sonucunda cilt daha ince daha soluk ve daha şeffaf görüntü kazanır. Güneşle temas eden alanlarda yaşlılık lekeleri, çiller gibi büyük pigmente lekeler oluşur.
*Cildin bağ doku elemanlarındaki değişiklikler nedeniyle cildin kuvveti ve elastikiyeti azalır. Özellikle güneş temas eden ciltte daha sık görülür.
*Cildin alt tabakası olan dermisteki damarların kırılganlığının artmasıyla cilt altı kanamalar, morarmalar artar.
*Bayanlarda menopoz sonrası ve erkeklerde daha ileriki yaşlarda, ciltte özel ter bezleri olan sebase bezlerin salgısı azalır ve cildi nemli tutmak zorlaşır. Bu da beraberinde ciltte kuruluk ve kaşıntıyı getirir.
*Saç ve kıl azalması olur. Bazı yerlerde istenmeyen kıllanma artışı izlenebilir.
*Saçlar ve kıllar önce grileşir sonra beyazlaşır.
*Cilt altı yağ dokusu tabakası incelir. Böylece cilt zedelenmelere karşı daha açık ve vücut sıcaklığını düzenlemek daha zor olur. Ter bezleri salgısının azalması da vücut sıcaklığı düzenlenmesini zorlaştırıcı bir etkendir.

Bu değişiklikler her insanda farklı oranda ve yaş dilimlerinde izlenir.

Tüm bunların sonucunda ciltte kuruluk, kırışıklıklar, sarkmalar ve lekeler ana yaşlanma belirtileri olarak gözlemlenir. Doğal yaşlanma belirtileri yanında diyabet, karaciğer hastalığı, kalp hastalığı, damar hastalıkları, obezite, stres, kimyasallara maruz kalmak, iklim değişiklikleri, alerjiler farklı cilt değişiklikleri yapabilir.

Cilt gençleştirmeye yönelik estetik müdahalelerden önce yapılabilecekler nelerdir?
Cildi gençleştirecek estetik müdahaleler öncesi cildinizdeki yaşlanma belirtilerini mümkün olduğunca önlemeye çalışmanız daha önemlidir. Stresten uzak durma, var olan hastalıkların tanı ve yeterli tedavisinin yapılması, dengeli beslenme yanında yaşlanma belirtilerinin en önemli risk faktörü olan güneş ışığından korunmak da çok önemlidir. Bu amaçla;

Bronzlaşmaktan ve solaryumdan sakının.
Güneş ışığının en kuvvetli olduğu 10.00- 16.00 saatleri arasında güneş altında kalmayın.
Güneşin hem UVA hem de UVB ışınlarından koruyucu en az 30 SPF olan kremler kullanın.
Dışarıya çıkarken, şapka, eldiven ve güneşten koruyucu kıyafetler tercih edin.

Cildi gençleştirmek için uygulanan estetik müdahaleler nelerdir?
1. Botoks enjeksiyonu
2. Dolgu maddesi enjeksiyonu
3. Peeling (cilt soyma)
   a. Kimyasal peeling (cilt soyma)
   b. Lazer peeling
   c. Dermabrazyon (mekanik soyma)
4. Hiperbarik oksijen ve ozon tedavisi
5. Cerrahi yöntemler

Özellikle yüz bölgesi kırışıklıkları tedavisinde botoks ve dolgu maddeleri tek başına veya birlikte kullanılabilir. Dolgu maddeleri hyaluronik asit, kolajen, hidroksiapatit veya polimetilmetakrilat yapılı olabilir. Bunun yanında insanın kendi dokularından elde edilen yağ enjeksiyonu, kök hücre enjeksiyonu, PRP (Platelet rich plazma) ve çeşitli doku kokteylleri de genç bir cilt görünümü sağlamak için kullanılır.

Kırışıklıklar, lekeler, sivilce izleri ve gözenekler için çeşitli cilt yenileme teknikleri kullanılmaktadır. Burada amaç pürüzlü üst cilt tabakasını kaybedip daha sağlıklı, pürüzsüz, parlak, lekelerin kaybolduğu ve nemli bir cilt elde etmektir. Kimyasal peeling için en çok glikolik, laktik ve meyve asitlerini içeren "Alfa Hidroksi Asitleri (AHA)" tercih edilmektedir. AHA, meyvelerden ve diğer besinlerden elde edilen doğal asitlerdir ve yüzeysel peeling maddesi olarak kullanılır.

TCA (trikloroasetik asit) ile orta derinlikte, Fenol (karbolik asit) ile daha derin peeling yapılır, bu tedavi metodları daha farklıdır. Uzman doktor tarafından uygulanılması gereklidir.

Lazerle cilt gençleştirme işlemi nasıl yapılır?
Lazerle cilt gençleştirmede ise Pulsed dye-lazer, fraksiyonel karbondioksit lazer ve Q-switch Nd: YAG lazerler en sık kullanılan lazerlerdir. Bu amaçla kullanılan lazerler 2 yöntemle etki gösterirler:

Ablatif tip gençleştirme lazerleri: Uygun bir derinlikte kontrollü bir şekilde cildin üst tabakasını soyarak etki ederler.  Bu cilt yenileme tekniği ile cildin yüzeysel tabakaları ısıtılır. Aynı anda doku içindeki su buharlaşır. Cildin yıpranmış ve yaşlı görünmesine neden olan üst tabakaları tahrip olur. Bunun sonucunda kolajen üreten hücrelerin aktivitesi artar, yeni kolajen ve hücreler arası destek yapı proteinleri oluşur ve tamamen yeni bir cilt yapısı ortaya çıkar.

Nonablatif tip gençleştirme lazerleri: Non-Ablatif (Ablatif olmayan) lazerlerin enerji düzeyleri daha düşüktür ve cilt yüzeyinde herhangi bir tahribata yol açmazlar. Termal hasarı dermal tabakalarda yaparlar ve derinin en dışındaki tabaka (epidermis) korunur. Nonablatif lazerle cilt gençleştirme yönteminde epidermis tahrip olmaz. Cilt altı doku uyarılarak yeniden yapılandırılır.
Non-ablatif lazerle cilt gençleştirme yöntemi yüzün yanı sıra, boyun, göğüs, kollar, eller, bacaklar ve ayaklarda da uygulanabilir.

Cilt gençleştirmede kullanılan başka yöntemler var mı?
*Dermabrazyon, peeling işleminin mekanik olarak lokal anestezi altında yapılmasıdır. Amaç daha pürüzsüz ve az kırışık bir cilt elde etmektir.
*Hiperbarik oksijen tedavisi insanın hem zindeliğini artıran hem de hücre yenilenmesini sağlayan doğal bir doping yöntemidir. İyileşmeyen cilt yaraları ve pek çok hastalığın tedavisinde de kullanılan bu yöntem gençleşmek için de kullanılabilir.
*Ozon terapisi de cilt yenileme ve gençleştirme amacıyla kullanılır.

Cilt gençleştirmede cerrahi tedavinin yeri nedir?
Her türlü medikal tedaviye rağmen bazı kırışıklıklar, cilt sarkmaları ve lekeler cerrahi tedavi gerektirebilir. Bu takdirde yüz germe (face lift), boyun germe (neck lift), kol germe (brakioplasti), uyluk germe (thigh lift) gibi cerrahi işlemleri yapılır.

Son dönemde ilgi görmeye başlayan cilt gençleştirme alanlarından biri de el estetiğidir. Özellikte el derisi estetiği için, kimyasal soyma, lazerle cilt yenileme, yağ dokusu enjeksiyonları yapıyoruz. Yüzeysel mavi damarlar ise skleroterapi denilen enjeksiyon yöntemi ile yok edilebilir.

11 Eylül 2013 Çarşamba

Dr. Mehmet Öz kanseri önleme yollarını açıklıyor!

Dr. Öz  Dünya Kanser gününde kanseri önleme yolları hakkında önemli tavsiyeler veriyor.

Digiturk Home TV’de “Dr. Oz Show” programıyla hafta içi her gün 13.00 ve günün tekrarıyla 19.00’da izleyiciyle buluşan Dr. Mehmet Öz, Kanser Haftası nedeniyle hastalığın farklı türleri için öneriler sunuyor. Ailesinde kanser geçmişi olan kişilerin doktor kontrolleri ile gerekli testleri düzenli olarak yaptırmaları gerektiğini ve erken teşhisin çok önemli olduğunu belirten Dr Öz, vücuttaki yağ fazlalığının (obezite), kanser riskini %30 oranında arttıran etkenlerden biri olduğunu belirtiyor. Dr. Öz, yağın vücutta hormon üreten bir organ gibi kanseri tetikleyici özelliğe sahip olduğunu belirtiyor.

Karaciğer, prostat, kolon ve pankreas kanserlerinden korunmak için… 
Dr. Öz’ün önerilerine göre domates, içerdiği yüksek likopen sayesinde karaciğer ve prostat kanseri riskini azaltıyor. Araştırmalar yağ oranı yüksek gıdalar ya da ağırlıklı olarak kırmızı etle beslenen kişilerin prostat, kolon ve pankreas kanserine yakalanma risklerinin daha fazla olduğunu gösterirken; soya, nohut, mercimek ve fıstık gibi isoflavone içeren besinleri tüketmenin de prostat kanseri riskini düşürdüğünü işaret ediyor. Karaciğer kanserini önlemek için sigaradan ve pasif içicilikten uzak durmak gerekiyor. Ayrıca araba camlarını açık tutmak ve karayollarındaki hava kirliğini solumak da karaciğer kanserine sebep olabiliyor.

Dr. Öz yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre E vitamini (E 400IUs) desteği alanların da prostat kanserine yakalanma oranının daha yüksek olduğunu belirtiyor ve ekliyor “Beslenmenizde vitaminin önemi büyük, ancak özellikle erkeklere multivitamin seçimlerinde düşük E vitamini olanları tercih etmelerini öneriyorum”. Kolon kanserinin erken teşhisi için dışkıda kan olup olmadığını düzenli olarak kontrol etmek gerekiyor. Günlük aspirin tüketimi ve lif yönünden zengin besinler tüketmek kolon kanseriyle mücadeleye yardımcı oluyor. Pankreas kanserine yakalanma riskini azaltmak içinse yağlı kırmızı et ve işlenmiş etten uzak durmak gerekiyor. Akşam yemeklerinize kırmızı ve sarı sebzelerin eklenmesi de büyük önem taşıyor.

Meme, yumurtalık, mide ve cilt kanserlerini önlemenin yolları…
Dr. Öz balık yağı ve omega 3 asitleri (DHA ve EPA) ile günde 3 bardak yeşil çay içmenin meme kanserine yakalanma oranını düşürdüğünü belirtiyor. Haftada en az iki kez indole-3-carbiol maddesi içeren brokoli ve brüksel lahanasını tüketmeyi ihmal etmemek gerekiyor. Cilt kanseri riskini azaltmak için günde iki bardaktan fazla alkol tüketilmemesi, 10-15 dakikadan daha uzun süre güneşe maruz kalınmaması, ayrıca vücuttaki benlerin düzenli olarak kontrol ettirilmesi de önemli unsurlardan biri. Yumurtalık kanserinin erken teşhisi için; idrara çıkma sıklığı, abdomende oluşan ağrı gibi belirtilere dikkat etmek gerekiyor.

Beş yılı aşkın süre doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda yumurtalık kanseri riski yüzde 50 civarında azalıyor. Çabuk doygunluk hissi, ani kilo kaybı, göğüs kafesi altında hissedilen mide rahatsızlığı mide kanseri belirtilerinin başında yer alıyor. Dr. Öz mide kanserini önlemek için salamura, füme ya da işlenmiş etlerden ve tuzlu, mayalı yiyeceklerden uzak durmak gerektiğini belirtiyor.

Kısırlığın Cinsiyeti Var mı?

Toplumun yüzde 20’si erkeğe ve kadına bağlı sebeplerden dolayı doğal yolla gebe kalamıyor ve bu durumdan kadın sorumlu tutuluyor. 

Oysa bir yıl boyunca korunmadan düzenli ilişkiye giren ve çocuk sahibi olamayan çiftlerin, kısırlık nedenlerinin yüzde 35’inin kadından, yüzde 30’unun erkekten, yüzde 15’nin ise bilinmeyen sebeplerden kaynaklandığı belirtiliyor.

Çocuk sahibi olamayan kadın ve erkeklerin yüzdelik oranlarının birbirine yakın olmasına rağmen, toplumsal baskının özellikle kadınlara yapıldığını belirten Avrupa Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Doktorlarından Op. Dr. Serhat Partalcı, kadının çok değerli olduğunu ve döllenme sürecinde kadının büyük sorumluluk taşıdığını belirtiyor. Gebelikte kadının, yumurtayı üreten, yumurtayı transfer eden, yumurtayı tutan daha çok sistemleri olduğunun altını çizen Op. Dr. Partalcı, kısırlığı ve nedenlerini karşılaştırmalı olarak açıklıyor.

Erkeğin spermlerinin döllenme işlemini yapabilmesi için en az 20 milyon civarında olması gerektiğine değinen Op. Dr. Partalcı, bu sayıda üretilen spermlerin bozuk olmasının (hareketsiz veya şeklinin değişik olması) yumurtaya ulaşmayı engellediğini ve gebelik oluşturmaya yeterli olmadığını belirtiyor. Erkek kısırlığı nedenlerinin sperm sayısı ve kalitesinin kötü, kanallarının tıkalı olması nedeniyle oluştuğunu söylüyor. Op. Dr. Partalcı, kısırlık oluşturan faktörlerin ise; herhangi bir yaşta geçirilen iltihabi ve ateşli hastalık, hormonal bozukluklar, çevresel faktörler, kanser tedavisi için kullanılan ışın ve ilaçlar olduğunun altını çiziyor.

Başlıca Sorun Yumurtlama Bozuklukları

Op. Dr. Serhat Partalcı; kadın kısırlığının, erkeğe göre daha fazla sebebinin bilindiğini söylüyor. En sık görülen kısırlık nedeninin yumurtlama bozukluklarından kaynaklandığını belirten Op. Dr. Partalcı, şu bilgileri veriyor.

"tüplerin tıkalı olması yumurta ve spermin buluşmasını engelliyor. Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar ve tüplerin fonksiyonel bozuklukları kısırlığa neden oluyor. Rahim içini döşeyen dokunun (Endometriyum) rahim dışında gelişmesi ve yumurtalıklara yerleşerek kist oluşturması gebeliği önlüyor. Rahim ağzının yetersizliği, doğumsal bozukluklar, yapışık olması ve tümörler hamileliğin önündeki en önemli etkenleri oluşturuyor."

Sebebi Psikoloji de Olabilir

Op. Dr. Serhat Partalcı; bütün bunların yanı sıra kadın ve erkek için her şey yolunda görünse bile günümüzde tıbbın olanakları ile henüz nedeni belirlenemeyen kısırlık olduğunu söylüyor. Nedeni açıklanamamış kısırlık olgularında rol oynayan etkenlerin psikolojik olabileceğini, özellikle stresin kadın üreme sistemi ve hormon dengesi üzerinde olumsuz etkiler yapabileceğini vurgulayan Op. Dr. Partalcı, evlenen çiftler bir yıl boyunca düzenli ilişkiye girmelerine rağmen doğal yolla çocuk sahibi olamıyorsa, mutlaka bir uzmana başvurmaları gerektiğini tavsiye ediyor.

Modern zamanın metresleri

Teknoloji hayatın her alanına girdikçe evliliklerde de birçok sorunun kaynağı olabiliyor.

Prof. Dr. Arif Verimli teknolojik aletlerin “modern zaman metresleri” olarak değerlendirilebileceğini söylüyor. Prof. Dr. Verimli’ye göre; artık kadınların en büyük öfkesi erkeklerin saatlerce başından kalkmadan futbol oyunu oynadığı oyun konsollarına. 2003 senesinde Prof. Dr. Verimli kendisine gelen çiftlerin yüzde 27’sinde teknolojik aletlerin çiftlerin arasına önemli ölçüde girdiğini tespit ettiğini açıkladı.

Ayrıca sanal aldatmalar da evliliklerin çatırdamasına neden oluyor. Prof. Dr. Arif verimli teknolojinin evliliklere yansımasını hurriyet.com.tr’ye anlattı…

AYNI YATAKTA FARKLI DÜNYALARDA
 Prof. Dr. Verimli, teknolojinin eşler arasındaki önemli sorunlardan biri haline geldiğini söylüyor. Verimli’ye göre aynı yatakta çiftlerin iki ayrı telefonla ayrı şeylere bakmasıyla bile teknoloji iletişimi bozabiliyor ya da çiftleri birbirinden uzaklaştırabiliyor. Bu da erkek ya da kadın eş olma sorumluluklarını fazlaca sanal dünyaya kendilerini kaptırarak aksatmalarına neden oluyor. Bununla birlikte erkek bir araba sitesinde dolaşırken kadın alışveriş sitesinde dolaşmaktan hoşlanıyor olabilir. 
SANAL ALDATMA ALDATMA SAYILIR MI?
Gerçek hayatta asla aldatma eğilimi göstermeyen erkek ya da kadınlar sanal ortamın sanallığından cesaret alarak aldatabiliyor ve Prof. Dr. Arif Verimli bunun da kesinlikle bir aldatma sayıldığının altını çiziyor. Ancak Prof. Dr. Arif Verimli burada ilginç bir detaya da değiniyor; gerçek hayatta aldatmaya daha meyilli olan grup erkeklerken sanal ortamda erkekler sadece küçük bir farkla kadınların önüne geçiyor.
Prof. Dr. Verimli eşlerin bu durumu fark ettiğinde medeni bir biçimde boşanma yoluna gitmeleri gerektiğini söylüyor ve ekliyor; “Aslında aldatmanın sebebi olmaz bahanesi olur. Profesyonel anlamda bence aldatma ve şiddet olan bir evlilikte geri kalan her şey teferruattır. O evlilik bitirilmelidir. Ama aradaki sevgi ve bağlılık çok fazlaysa önce bir psikiyatrik profesyonel yardım almak gerekebilir.”
EN BÜYÜK SUÇ ALETİ OYUN KONSOLU
Sanal alemde yaşanan aldatmalar bir yana teknolojik aletlere ayrılan vakit de büyük sorunlardan biri. Prof. Dr. Verimli’ye göre; “Bu konudaki en büyük suç aleti oyun konsolları. Modern evlerde kadınların en büyük öfkesi bu cihazlara ayrılan vakit. Bu aletler modern zaman metresleri. Bilgisayar oyunları da önemli bir sorun. Pornografik içerikli sitelerin ziyaret edilmesi de önemli bir sorun. Erkekler açısından da kadınların alışveriş sitelerinde geçirdikleri vakit ve harcamaları ciddi sorunlara yol açabilir.”
NE YAPMALI?
Prof. Dr. Arif Verimli eğer teknolojik aletler kötü amaçla kullanılmıyorsa eşler birbirlerini zorlamamalı ve yönetmemeli. Hatta beraber kullanmaya çalışabilirler. Birbirlerine nefes alma ortamı sağlanması gerektiğine de değinen Prof. Dr. Verimli; “Bir taraf ilgi duymuyorsa da ilgi duyacağı bir sanal ortam mutlaka vardır. Paylaşım sağlanmalı. Çağımızın en gerekli ve en zevkli işlerinden biri olan teknolojik nimetlerini birlikte kullanırken eşlerin birbirleriyle chat yapması, mesajlaşması evliliklerine çok olumlu yansıyor. Hem birbirleri için bir şeyler yapıyorlar, hem de teknolojiden uzak kalmıyorlar. Birbirlerinin yüzüne karşı söyleyemediklerini de bu sanal ortamlarda açmaları ve tartışmaları sorunlarının çözümünde son derece etkili olmaktadır.”