31 Ekim 2013 Perşembe

Kalp ritminiz sağlığınızı ele veriyor

Fitness uzmanları sağlıklı bir kalbe sahip olmak için dakika/nabız sayısının kontrolüne dikkat çekiyor.

Sigara içmek, obezite ve “iyi” kolesterol olarak da bilinen HDL’in düşük seviyede olması en ölümcül hastalıklardan biri olan kalp hastalıklarının nedenlerinden sadece birkaçı. Bu nedenle bilmeliyiz ki, konu kalple ilgili olduğunda hayatımızdaki neredeyse bütün seçimler kalbimizin çalışma kalitesini etkileyecektir.

Amerikan Kalp Derneği'ne göre, dinlenir durumunda olan bir yetişkinin kalp atış hızının dakikada 60 ile 80 arasında olması gerekir. Bu kalp atış hızı yaşla beraber hızlanır, ancak fiziksel olarak zinde olan insanlarda veya atletlerde bu oran dakikada yaklaşık 50-60'a kadar düşer. Yağ yakımı ve kondisyon gibi hedeflere ulaşmak isteyenler; tam verim almak için nabız sayılarını hedeflenen bir aralıkta tutmalıdır.

Life Fitness  Akademi uzmanları daha sağlıklı bir kalbe sahip olabilmek için şunları öneriyor:
Bilgi Toplayın: İyi bir uykudan sonra, sabahki kalp atış hızınızı ölçün.Amerikan Kalp Derneği'ne göre teorik maksimum kalp atışını ölçmenin en kolay yolu 220'den yaşınızı çıkartmak. Bu maksimum değerin %60-80'i egzersiz sırasında olması gereken ideal kalp atış hızıdır. Egzersiz sonrasında yapılması gereken akıllıca bir şey ise kalp atış hızının egzersiz bittikten sonra ne kadar sürede normale döndüğünü ölçmek. Sağlıklı bir kalbin atış hızı bir dakika dinlenmeden sonra en az 30 atış düşmelidir.

Egzersiz: Kalp atışı hızlanıp, bireyin ideal kalp atış hızı oranında kaldığı sürece koşmak, yürümek veya bisiklet çevirmek gibi egzersizlerin herhangi bir kombinasyonu kalp için yararlıdır. Önemli olan ise devamlı olarak kalp atış hızını kontrol edip, kalbin çok hızlı ya da çok yavaş çalışmadığından emin olmak. Life Fitness kardiyo  cihazlarında bulunan Dünyanın tek digital kalp ölçüm sistemi 'Life Pulse' gerçeğe en yakın kalp ölçüm sonuçları sağlayarak egzersiz verimliliğinizi garanti altına alır. Diğer kardiyo aletlerinde de dokunmatik kalp atış hızı sensörleri mevcuttur ve Life Pulse kalitesinde olmasa da nabız kontrolünüzde size yardımcı olacaktır. Egzersizlerinizde Kalp ritminizi mutlaka bu ölçüm sistemleriyle kontrol altında tutun. Hedefinizden fazla çalışıp kalbinizi yormanızı ya da verimsiz egzersizle zaman kaybınızı nabız ölçüm sistemi engelleyecektir.

Rahatlayın: Araştırmalara göre stres; kalbe zarar veren yüksek tansiyon, aşırı yeme, egzersizden kaçınma ve diğer sağlıksız yaşama koşullarına yol açıyor. Yeterli uyumak, düzenli olarak spor yapmak ve başka sağlıklı hobiler edinmekle beyninizi ve vücudunuzu rahatlatabilir ve stres seviyenizi kontrol altına alabilirsiniz.

Doğru Beslenin: Vücudumuzun ihtiyacı olandan daha fazla kolesterol içeren lezzetli, ancak yağlı yiyeceklerle çevriliyiz. Amerikan Kalp Derneği, toplam yağ (özellikle trans yağlar), kolesterol ve sodyum alımını kısıtlayan ve önemli miktarda meyve, sebze, lifli ve tam tahıllı gıdaların alımını vurgulayan kalp için sağlıklı diyet öneriyor.

Sağlıklı bir cilt için beslenme tüyoları

Sağlıklı cilt, güçlü saçlar gibi birçok özelliğe sahip olmanın yolu sağlıklı beslenmeden geçiyor.

Beslenme uzmanı Nil Şahin Gürhan, “Sağlıklı saçlar, güzel tırnaklar, canlı bir cilt, enerjik bakışlar ancak yeterli beslenmeyle mümkün olur” diyor ve ekliyor: “Beslenme şekliniz cildinizin, saçınızın, tırnaklarınızın güzelliğini belirler.” Gürhan, bunları söylemekle kalmıyor sağlıklı bir cilt, parlak gözler için müthiş beslenme tüyoları da veriyor. Tabii bunları düzenli uygulamanız şartıyla...

*Her sabah kahvaltıda bir adet yumurta tüketin.

*1-2 tatlı kaşığı tahinpekmez karışımı etkili ve parlak bakışlar için ilk adım.

*Her gün bir adet taze havuç yiyin.

*Yemeklerde, çayda, salatada gün içinde bir adet limonun suyunu kullanın.

*Öğlen akşam öğünlerinin en az birinde salata olsun. Ve salatalarınıza mutlaka zeytinyağı ilave edin.

*Her gün bir fincan Türk kahvesi günü dinç ve enerjik geçirmeniz için keyifli bir yardımcıdır.

*Öğleden sonra; öğlen ile akşam yemeği arasında bir su bardağı süt veya yoğurt tüketmek, günün en yoğun ve yorgunluğun en çok hissedildiği bu zaman diliminin rotasını değiştirir.

*Haftada 2-3 gün balık güzelliğinizi desteklediği ölçüde dimağınızı da güçlendirir. Akıllı ve güzel olmayı kim istemez!

Parlak bir cilt için yapılması gerekenler

Doğal ışıltının kaynağını gıdalarda, sporda ve vitaminlerde arayın…

Sağlıklı, canlı ve parlak bir cilt hepimizin hayalidir öyle değil mi? Dergi karıştırırken, internette oyalanırken, televizyon seyrederken karşımıza çıkan ünlülerde ilk fark ettiğimiz genelde sağlık fışkıran güzel yüzleri, pasparlak, belirgin elmacık kemikleri ve aydınlık taşıyan bakışları oluyor. Güzel görünen bir cilde kavuşmak aslında hayal değil… Bunun için yaşam tarzınızda yapacağınız birkaç değişiklik ve doğru ürünleri kullanmak yeterli!

Tabii içten gelen bir ışıltı için en başta cildin sağlıklı olması gerekiyor. Çünkü sağlıklı cilt kendini hemen belli ediyor. Unutmayın ki insanın mutlu olması ve kendine güvenmesi de güzel görünmesinin altında yatan etkenlerden. Öyleyse haydi, gülümseyin, mutluluğunuz yüzünüze yansısın…

Doğru beslenme
Dengeli beslenmek ve bir takım gıdalardan uzak durmak cildiniz için büyük önem taşıyor. Yağlı yemekler, gazlı içecekler yasak! Tamam, arada kendinize müsaade edebilir, aşırıya kaçmadan size çok çekici gelen o patates kızartmalarından atıştırabilirsiniz. Ama aklınızın bir köşesinde bebek gibi bir cilde kavuşma hayalleriniz olsun… Peki, o zaman hangi gıdalara yönelmeliyiz? Sebze ve meyveler listenin üst sıralarında. Özellikle böğürtlenin içindeki antioksidanların cildi yaşlılığa karşı koruduğu iddia ediliyor. Havuç malum, içinde bol miktarda A vitamini var ve cilde çok iyi geliyor. Somon balığı da zengin bir Omega 3 kaynağı… Hücreleri sağlıklı ve formda tutuyor. İçeceklere değinecek olursak bitki çayları ama özellikle de yeşil çay cilt kanserine yol açan serbest radikallerin ortadan kaldırılmasında büyük rol oynuyor. Ayrıca cilt hücrelerinin sağlığı açısından da faydalı bir içecek.

Su, su ve yine su!
Su içmenin önemi hakkında yorum yapmaya gerek var mı? Günde en az sekiz bardak su içmek hem sindirim sisteminiz için çok faydalı hem de cildin nem kazanması, kurumaması için şart. Yeteri kadar su içip içmediğinize çok basit bir gözlemle karar verebilirsiniz. İdrarınız rengine bakın. Eğer koyu renkse yeteri kadar içmiyorsunuz demektir.

Vitamin takviyesi 
Eğer düzenli besleniyorsanız normal şartlarda vitamin takviyesine ihtiyacınız yoktur. Kışın bazen kendimizi güçsüz hissederiz veya hastalık sonrası toparlanmak için biraz takviye almayı tercih edebiliriz. Cilt problemleri söz konusu olduğunda da dermatologlar vücudun vitamine ihtiyacı olduğunu saptayabiliyorlar. Mesela A vitamini eksikliği (havuçta olduğunu söylemiştik) yüzünüzde siyah ve beyaz noktaların çıkmasına yol açabiliyor. Işıltı eksikliği de demir gibi (tüm kadınların problemi değil midir, demir eksikliği?) bir takım vitaminlerin eksikliğine işaret eder. B vitaminlerinin de cilde olan pozitif etkilerinden bahsedilir hep. Unutmayın, vitamin almadan önce mutlaka doktorunuza danışmanız gerekir.

Cilt bakımı ve spor
Yeni spor yapmış insanların ne kadar sağlıklı göründüklerini hiç fark ettiniz mi? Fiziksel aktivite vücudu çalıştırıyor, kalp atışlarının hızlanmasıyla yüzümüz de renk alıyor. Ancak, spor hayatımızın önemli bir parçasıysa cilt bakımı rutinimizi de ona göre düzenlemeliyiz. Yüzümüzü günde iki kez bol suyla yıkamalı, gözenekleri kapayan ter damlacıklarından kurtulmalıyız mutlaka. Arada bir duş almak da cildinizin parlamasını sağlar. Yeter ki cildi nemli tutun ve duş sonrası hemen nemlendirin. Ilık suyla yıkamaya ve cilt tipinize uygun bir temizleyici ürün kullanmaya gayret gösterin. Ayrıca, yüzünüzü yıkarken cildinizin temizlik ürününden tamamen arındığından, hiçbir kalıntı kalmadığından emin olun.

Hayatınızda uygulayacağınız bu değişikliklere hemen alışacak, kendinizi daha sağlıklı ve zinde hissedeceksiniz. Sonuçları sizi mutlu edecek çünkü hem ışıl ışıl gülümseyecek, hem de güzelliğinizle büyüleyeceksiniz!

30 Ekim 2013 Çarşamba

Google+ Kişiye Özel URL Dönemi Başladı

Dün gece bilgisayarı kapatıp yatmaya hazırlanıyordum ki Gmail’ime yeni bir posta geldi. Maili gönderen kısmında “Google+ ekibi”, konu kısmında ise “Google+ profiliniz için özel bir URL alın” yazıyordu. Kısa bir araştırma yaptıktan sonra Google+’da kişiye özel username özelliğine tamamen geçiş yapıldığını anladım.

Google+ Kişiye Özel URL

 

Eskiden http://plus.google.com/108761595756468128383 şeklinde olan Google+ URL’leri artık şu şekilde:

- http://www.google.com/+SerdarKara

- http://www.google.com/+BloghocamBlogspot

 

Google+ özel URL’leri kullanmak için hesabınızın iyi durumda olması ve aşağıdaki gereksinimleri karşılaması gerektiği belirtilmiş.

 

- En az 10 takipçi

- Hesabın en az 1 aylık olması

- Profil fotoğrafı olması

 

Bunlar kişisel profiller için gerekli olanlar. Google+ sayfaları için gerekli olan tek şart ise Google+ sayfasının bir web sitesine bağlı olmasıdır.

Eğer bu şartlara uygun olmanıza rağmen resimdeki gibi bir mail almadıysanız aşağıdaki adımları takip ederek özel Google+ URL’inizi alabilirsiniz.

 

1. Google+ sayfanızın veya profilinizi ziyaret ettiğinizde, üst tarafında bir bildirim olması gerekir.

2. Başlamak için Özel URL al düğmesini tıklayın. Alternatif olarak, Profilinizdeki "Hakkında" sekmesinden, Google+ URL'nizin altında yer alan "Talep Et" bağlantısını tıklayın.

3. Onaylanan URL'lerinizi göreceksiniz. Birden fazla seçenek görüyorsanız hoşunuza en çok gideni seçin.

4. İlgili kutuyu işaretleyerek Hizmet Şartları'nı kabul edin ve URL'yi Değiştir'i tıklayın

5. Hesabınızı cep telefonu numaranızla doğrulamanız istenebilir. Hesabınızı doğruladıktan sonra URL değişimini onaylayın.

Google+ Kişiye Özel URL

 

İpucu: Bir kullanıcının özel URL'sini biliyorsanız URL'nin sonuna anahtar kelimeleri ekleyerek onun Google+ Profilinin veya Google+ Sayfasının bölümlerine hızlı bir şekilde erişebilirsiniz. Bunun bazı örnekleri şunlardır:

 

http://google.com/+SerdarKara/posts
http://google.com/+SerdarKara/about (hakkında)
http://google.com/+SerdarKara/photos (fotoğraflar)
http://google.com/+SerdarKara/videos (videolar)
http://google.com/+SerdarKara/plusones (artı birler)

29 Ekim 2013 Salı

9 olağandışı fobi ve anlamları!

Fobiler genellikle ortak değildir. Hepimizin bildiği Birkaç ortak fobi vardır bunlar arasında; böcek, köpek, balon ve palyaçodan korkanları biliriz. Fakat insanların herşeye karşı korkuları olabilir. İşte az bilinen fobiler...

Limnofobi
Düşünün, sessiz sakin bir yerde göl kenarında oturmuş, rahatlıyorsunuz... Ne kadar huzur verici değil mi? Yalnız göl fobiniz yoksa! Evet, bazı insanların göl fobileri var.

Chirofobi
Tüm fobilerle başa çıkılması gerçekten çok güçtür. Bunlar hayatı oldukça zorlaştırır. Bu fobiye sahip olan insanlar, vücutlarındaki herhangi bir bölümden korkarlar.

Rhytifobi
Bu dünyada en az bilinen fobilerden biridir ve genellikle bu fobi kadınlarda vardır. Evet, bu fobiye sahip olanların korkusu ise, kırışıklıklar...

Barofobi
Bu gerçekten çok nadir ve enteresan olan fobilerden biridir. Bu fobinin korku temeli ise yer çekimidir. Enteresan değil mi? Hem yerçekimi olmayan bir ortamda kalamayız ama yer çekiminden de korkarız...

Logizomechanofobi
Dünya değişiyor, buna bağlı olarak insanoğlu yeni fobiler ediniyor. Bu fobilerden en komiği ise, herşeyin neredeyse teknolojiyle yürüdüğü dünyada bilgisayarlardan korkmak olsa gerek. Bazı insanlar bilgisayarlı ortamlarda geriliyor ve korkularına hakim olamıyorlar.

Theofobi
Hepimiz Ateizm'i az çok biliriz, fakat bu Allah korkumuz olduğundan değildir. Bu fobiye sahip insanların korkusu, Allah.

Peladofobi
Erkeklerin, en çok korktukları şeylerden birini tahmin eder misiniz? Diye sorsam kesinlikle yanıtlarınızı duyar gibiyim; kellik. Evet bu korku genellikle erkeklerde görülüyor ve korkunun diplerinde ise kel kalmak yatıyor.

Chaetofobi
Peladofobinin aksine bu korkuya sahip olanlar enteresan bir şekilde saç ve kıllardan korkuyorlar.

Kleptofobi
Bu fobinin geldiği kökü tahmin edebiliyorsunuzdur. Edemiyor musunuz? Kleptomani desek? Bu fobiye sahip insanların ortak korkuları, hırsızlar. Bir hırsızın kurbanı olmaktan delicesine korkuyorlar.

Hazırlayan: Müge Keçeci

Hayallerinizin gelinliğini seçmeye başlayın

İşte size hayallerinizi süsleyeceğini düşündüğümüz bir kaç gelinlik modeli...

Hazırsanız; evlilik koşturmasının en keyifli ve heyecan dolu seçimine geldi sıra;

Gelinlik Seçimi…
Daha evlilik teklifini dahi almadan, hatta küçük yaşlardan itibaren gelinlik hayalleri içerisinde olduğunuzu biliyorum. Biz kadınlar böyleyiz. Bazen bir filmde, bazen katılmış olduğumuz bir düğünde, bazen de gazetede gözümüze çarpan bir gelinliğe  “işte bunu istiyorum” cümlesini defalarca kurmuşuzdur. Bu büyük gün için kusursuz olmak her kadının hayali!  İşte şimdi ise hayalleri gerçekleştirme zamanı…

Hayatınızın en özel gününde size eşlik edecek, sizi gecenin prensesi haline getirecek olan gelinliğinizi seçmek göründüğü kadar da kolay değildir.  Tabii ki bu özel gecede rüya gibi bir gelinliğin içinde tüm bakışları üzerinize toplamak isteyeceksiniz.  Öyle olacağınıza hiç şüphe yok! Yalnız gelinlik alışverişinizin kâbusa dönmemesi için bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum; sonradan pişman olmamak için aşağıdaki tüyoları dikkate almanızı öneririm… Gelinlik alışverişi sizi yoran, strese sokan bir koşturma değil, sizi hayallerinize yaklaştıran, mutluluk veren bir süreç olmalıdır.

Gelinlik modellerinin çeşitliliği ve fiyatlarının değişkenliğini görünce aklınız karışabilir. Peki, bu kadar çok alternatif içinden hangi gelinliği seçecek ve nelere dikkat edeceksiniz?

Her şeyden önce gelinlik için belirlemiş olduğunuz bütçeyi oluşturmalı ve ona sadık kalmalısınız.

Gelinlik araştırmanıza ilk etapta yalnız çıkın! Yani tarzınızı ve hayalinizi keşfedene kadar modaevlerini tek başınıza gezin;  deneyin çıkarın, gene deneyin gene çıkarın…

Ta ki hayalinizdeki tarzı ve modeli hissedene kadar… Gelin adayları genelde kalabalık bir grupla gezmeye başlıyor; her kafadan bir ses çıkması kendi fikrinizi etkiliyor. Sonuçta o gelinliği siz giyeceksiniz, tamamı ile sizin ruhunuzu ve sizin hayallerinizi yansıtmalı!  Siz hayalinizdeki modeli keşfetmeye başlayınca anneniz veya fikrine güvendiğiniz diğer yakınlarınızdan fikir alabilirsiniz. Son kararı hep birlikte vermenin keyfine varın!

Cesur olun! Her gelinliğin askıda farklı, üstünüzde farklı olabileceğini unutmayın. Deneyin… Belki de “hayatta bana yakışmaz!” dediğiniz model sizi hayallerinize kavuşturacak.

Vücudunuzu tanımalı ve vücut kusurlarını kapatan, boyunuza ve kilonuza gidecek bir modeli seçmelisiniz. Böylece daha alımlı ve muhteşem görüneceksiniz.

Gelinliğinizi seçerken kendiniz olmalısınız; tarzınıza uyan, içinde rahat ve mutlu olacağınız bir modele yönelin.

Gelinliğinize karar vermeden önce düğününüzün tarzı ve yeri az–çok belli olmalıdır. Düğünün tarzı gelinlik seçiminizi etkiler. Kır düğününe giyilecek gelinlikle, otelde yapılacak kutlamaya seçilen gelinlik kumaşından süslemesine kadar farklı olacaktır.

Gelinlikte modaya inanır mısınız bilemem ama seçeceğiniz gelinlik modeli sezonun modasını değil sizin tarzınızı ve kişiliğinizi yansıtmalıdır. Normal hayatınızda çok sade giyinen biriyseniz, gelinlik seçiminde ağır ve işlemeli bir model seçmeniz, sizde emanet görüntüsü oluşturur.

Gelinlikte doğru kumaş seçimi de önemlidir. Yaz düğünlerinde rahat hareket edebileceğiniz şifon, ipek, organze, tafta gibi hafif kumaşları, kışın ise mikado, saten düşes, saten, krep gibi daha dolgun ve tok duran kumaşları tercih edebilirsiniz.

Modeller konusunda aklınız karışıyorsa ve ne istediğinize karar veremiyorsanız bu durumdan kurtulmanın en iyi yolu; farklı tarzda gelinlik mağazalarına gidip değişik modeller denemek olacaktır. Birinde  mutlaka “ işte bu” diyeceksiniz.

Gelinlik mağazalarının birçoğu randevu sistemi ile çalışır; gitmeden önce randevu almayı unutmayın ki modacınız tüm enerjisini ve dikkatini size verebilsin…

Gelinliğinizi düğünden 2 gün önce almanız, olası düzeltmeler için size zaman kazandırır.

Gelinlik modelinizi belirlerken damat adayı ile yan yana olduğunuzdaki fiziki görünüm ve uyumu da dikkate almalısınız.

Gelinliğinizi diktirme haricinde hazır da alabilirsiniz. Belki de birbirinden güzel ve çekici hazır gelinlikler arasından hayalinizdeki gelinliği kolayca bulacaksınız. Hazır gelinlikler sonuçta daha pratik, üstelik üzerinize tam oturmayan kısmını modelde oynama yaparak size uygun hale getirmek kolaylıkla mümkün! Ama tabi ki size özel farklı bir tasarım istiyorsanız Houte Couture tasarımlara da bakmanızı tavsiye ediyorum.

Modacınız provalara giderken gelin iç çamaşırınız ve ayakkabılarınızın yanınızda olmasını isteyecektir. Ayakkabı ve çamaşır modeline karar verme zamanı…

Peki ya aksesuar seçimi? Gelinliğinizi ne tarz aksesuarlarla tamamlamak istiyorsunuz?  Romantik tüylerle süslenmiş bir taç mı, yoksa swaroski taşların ışıltısı mı? Gelinliğinize uygunsa eldiven takarak vintage tarzda yakalayabilirsiniz. Seçim sizin. Bu detaylara karar verirken modacınıza kulak vermeyi unutmayın…

Hazırlayan: Meltem Öksüm

Erkekleri etkileyen 15 ayrıntı

Sevgilinizin hoşlandığı şeyleri kendi hobiniz haline getirerek erkeğinizin yaşamında daha fazla alana sahip olabilirsiniz. İşte erkek arkadaşınızı ya da kocanızı etkilemek için kulağınıza küpe olması gereken 15 ayrıntı…

Erkek arkadaşınızın ya da kocanızın sizinle birlikte daha fazla vakit geçirmesini istiyorsanız veya ilişkiniz rutine girdikten sonra da sizden sıkılmamasını istiyorsanız

1. Onunla aynı dili konuşabilmeniz için en önemli şey, futbolla ilgilenmeniz. Bunun için yapılacak çok işin var, doğru antrenmana!

- Sabahları gazeteyi tersten okumalısınız. Birden garip geldi, değil mi? Haklısın, ama erkekleri ilgilendiren spor sayfaları son bölümde yer aldığı için. Onlara ayak uydurmanız lazım.

- Onun tuttuğu takım hakkında bilgiye sahip olmalısınız, hatta asla kötü bir şey söylememelisiniz!

- Takımlara yapılan yeni transferleri takip etmeyi unutmayın.

- Hangi futbolcu hangi takımda oynuyor, bilmemek olmaz!

2. Biz kadınlar, nedense erkekler hoşlandıkları kadınlardan bahsederken hemen kulp takarız. Artık bundan vazgeçmelisiniz. Onun size bahsettiği kadından hoşlanmasan bile olumsuz konuşmamalısınız, yoksa çok bozulur!

3. Play Station için çıkan bütün oyunlarını takip etmelisiniz.

4. Tıraş olmamış birine laf etmeyin. Siz her gün tıraş olmak ne demek biliyor musunuz? (Ah, bir de onlar bizim ağda yaparken yaşadıklarımızı bilseler…)

5. Onunla beraber alışverişe çıkmayı aklınızdan bile geçirmeyin. Birlikte sadece Nike, Puma, Adidas gibi spor malzemeleri satan mağazalara gidebilirsiniz. Zaten diğerlerine gitmek istemez.

6. Saçma sapan espriler yaptığında ona gülmelisiniz. Hatta siz de ona katılın!

7. Her gün gömlek ve çorap değiştirmenin ne kadar “gereksiz” olduğunu yoksa bilmiyor musunuz? Hemen öğrenseniz iyi olacak.

8. Bir şey anlattığında anlamadıklarınızı ona sormayın. Sonradan nasılsa anlarsınız.

9. Sizin yanınızdayken arkadaşlarıyla ilgileniyorsa kıskançlık yapmayın. Zamanla sizin varlığınızı kabul edecektir.

10. Onun tarzını yakalayın.

11. Cep telefonlarının markalarını, modellerini bilmenizde fayda var. Böyle önemli bir genel kültür konusunu (!) bilmediğin zaman ortamda bakakalmak islemezsiniz, değil mi?

12. Onun arkadaşlarını asla eleştirmeyin, çünkü bunu kaldıramaz! Arkadaşları yüzünden onunla kavga etmeye değmez…

13. Yanınızdayken kalori hesabı yapmamalısınız. Aldığınız kiloları boş bir zamanınızda nasılsa verirsiniz.

14. 24 saat romantizm olmaz… En azından sinemada aksiyonu tercih etmelisiniz!

15. Onun yanındayken evlilikten bahsetmeyin. Erkekler evlilik hususunda biraz hassastırlar!

Bir hafta spor yapmasam demeyin!

Tembelliğe son! Kilonuzda istikrarı sağlamak için, egzersizlerinizi istikrarlı bir şekilde yapmalısınız!

Yaptığınız egzersizler tutarlı değil. Bir hafta yapmanız gereken günlerde egzersizinizi yapıyorsunuz geri kalan iki hafta spor salonunun önünden bil geçmiyorsunuz. Daha sonra uzun bir aradan sonra spor salonunda alıyorsunuz soluğu. Bu durum biyolojik sisteminizin korumaya çalıştığı kiloyu, daha fazla almasına neden olabilir. İngiltere'de bulunan Hertfordshire Üniversitesinde görevli Sağlık Psikoloğu Ben Fletcher, düzensiz egzersizin, vücudun doğal dengesine zarar verdiğini, böylece kiloda artışa yol açtığını ve kilo vermeyi zorlaştırdığını söylüyor. Bu nedenle sporunuzu, devamlı yapmanız gerekir.

Los Angeles'ta bulunan Kaliforniya Üniversitesi Egzersiz ve Metabolik Hastalıklar Araştırma Labarotuvar'ında görevli uzman Drusilla Rosales, “Düzenli egzersiz yapılmadığında ve bir anda yoğun aktivite yapılmaya başlandığında kalp ve ciğer her zamankinden fazla çalışır. Böylece egzersize adapte olamazlar. Bu tarz egzersizlerin sadece fiziksel etkisi yoktur, aynı zamanda duygusal ve psikolojik olarakta etkiler. Çünkü insanlar hedeflerine ulaşamazlar, daha mutsuz hissederler ve ümitsiziğe kapılırlar. Bu da  yeni bir egzersiz programına başlamak istendiğinde motivasyonunuzu negatif etkiler ” diyor.

Hedeflerinizde kararlı olun! 
Bir sporcu için hedefler koymak iyidir. Çünkü ağır egzersizler sonunda bir amaç olduğu için sporcuların gözünde büyümez. Amaç kilo vermek olduğunda, süreklilik sağlanmaz. Bunun başlıca nedenlerinden biri genellikle “Kilo veremiyorum” ya da “İstediğim kilodayım” düşünceleri olur. Fakat kötü haber; bu düşüncelere sahip olanlar verdikleri kiloları sonradan tekrar alırlar.

Kiloyla ilgili bir hedefiniz olması, sizi istediğiniz kiloya inmenize yardımcı olur. Fakat verdiğiniz kiloları tekrar almak istemiyorsanız, (ki kimsenin istediğini düşünmüyorum), bunun için hedefinizin daha geniş kapsamlı olması gerekir. Bunu en iyi Brown Tıp Okulu bünyesi altında bulunan Kilo Kontrolü ve Diyabet Merkezinde görevli Yardımcı Doçent Dr. J. Graham Thomas açıklıyor “ Egzersizinizi istikrarla yapan ve bunu hayat tarzınızın bir parçası haline getirenler, amacı sadece kilo vermek olanlara göre daha başarılı sonuçlar elde ediyor”.

Bunun için kaç kilo vereceğinizden öte, hayatınıza kaç beden devam etmek istediğinizi düşünün. Spor yaptığınızda kaç kalori yakacağınızdan çok, kas oranınızın ne kadar artacağını düşünmeye çalışın.

Vücudunuzu şaşırtın! 
İnsanların eğilimleri genellikle ilgilerini çeken popüler sporlardan yana olur. Belki de maymun iştahlılığın en çok işe yaradığı yer spor salonlarıdır. Spor istikrarınızı kaybetmeyin fakat farklı sporlarla vücudunuzu şaşırtın. Carrie Underwood ve bir çok ünlünün egzersiz koçluğunu yapan, Tony Greco bu konuda “Sürekli aynı egzersizi yapmak hem sıkıcı olur, hem de vücudunuz egzersize alışır. Sporda farklı branşlara yönelmeniz daha etkili sonuçlar almanıza neden olur. Kaslarınızı sürekli farklı hareketlerle kullanın ve daha fazla kalori yakın. Böylece metabolizmanızda hızlanacaktır. Bu noktada sporları birbiriyle uyumlu şekilde kombinlemelisiniz. Mesela koşuyor ya da bisiklete biniyorsunuz, bu hareketlerden sonra kaslarınızı gevşetmek için yoga yapmalısınız. Amacımız vücudumuzun ve kaslarımızın dengesini bozmadan sağlıklı bir şekilde kilo vermek” diyor.

Sabrın sonu selamet! 
Kendimizi motive eder, güzel günleri düşünürüz ve çabuk sonuç alacağımızı düşünüp olağan gücümüzle ağır bir maratona hazırlanırmışçasına spora asılırız. Fakat bu Hiçbir sonuç getirmeyeceği gibi aynı zamanda sizi hem fiziksel, hem de ruhsal olarak yorar.

Bu konuda Kuzey Karolina Atletik Performans Merkezi'nde görevli fizik tedavi uzmanı Brian Schiff “Spora iki- dört hafta arasında iki veya üç günlük egzersizlerle başlayın. Daha sonra bu sisteme vücudunuzun alıştığını hissettiğinizde günleri artırın. Fakat her ne kadar vücudunuz dayanırsa dayansın kesinlikle her gün spor yapmayın. Haftanın bir günü vücudunuzun dinlenmesi, kendini toparlaması, güç kazanması ve yenilenmesini sağlayın. Böylece daha iyi sonuçlar alırsınız” diyor. Spor Psikoloğu Casey Cooper ise “Kilo vermeyi hedefleyip, spora başladığımızda zihinsel enerjimizi çoğu zaman görmezden geliriz. Fakat önemli olan vücudunuzun tamamiyle bir uyum ve rahatlık içinde olması gerekir”.

28 Ekim 2013 Pazartesi

Artık estetik operasyonlar daha konforlu

Güzel bir yüzü taşıyan, güzel bir vücut; Yunan heykellerinin karşısında büyülenmemizi sağlayan en büyük etkenlerden biridir. 

Günümüzde bu güzelliğe kavuşmak ya da var olanı korumak isteyenlerin imdadına estetik operasyonlar yetişiyor. Liposuction, meme büyütme, burun (rinoplasti), karın estetiği ve saç ekimi en çok tercih edilen estetik uygulamalarının başında geliyor.

LIPOSUCTION
Klasik Liposuction, başlı başına bir devrim iken, geliştirilen teknolojiler sayesinde bu teknik daha da mükemmel hale geldi. Liposuction’da etkin sonuç için en önemli şartlardan biri kullanılan kanüller. Eskiden Liposuctionda 3-4 mm’likkanüller kullanılırken artık daha da ince mikrokanüller sayesinde operasyon hem daha konforlu hem de daha etkin hale geldi.

MEME BÜYÜTME ESTETİĞİ
Meme büyütme estetiği kadınların en çok tercih ettikleri estetik operasyonların başında geliyor. Gerek daha doğal görünüm yakalanması, gerekse protezlerin daha sağlıklı hale gelmesiyle bu operasyonu tercih edenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor.

BURUN ESTETİĞİ
Günümüzde, geçmişe oranla ideal ve doğal görünümlü bir burun yapısına ulaşmak daha kolay. Ameliyat öncesi yapılan simülasyon çalışmasıyla nasıl bir sonuç ortaya çıkacağı konusunda fikir sahibi olmak mümkün. Burun estetiği, yüz gençleştirme operasyonu ile birlikte uygulanabiliyor. Bazen bazı solunum problemleri ve burun içi yapılarına ilişkin sorunlar da burun estetiği (rinoplasti) ile düzeltilebiliyor.

KARIN GERME
Gebelik veya aşırı kilo alıp vermeler sonrası büyük ölçüde genişleyebilen karın cildi, asla tam toparlanıp doğum öncesi haline dönemez ve az ya da çok bir deri fazlalığı deri katı her hamilelikte geride kalır. Aynı şekilde, uzun süre çok kilolu olan vücutlarda deri yüzeyi o kiloya göre genişler ve fazla kilolar verildiğinde deri sarkması olarak geride kalır. Az miktarda deri sarkması olanlarda hareketli egzersizler karındaki bu sarkmayı toparlayabilir ancak bunun dışında ne kadar spor yapılırsa yapılsın fazla deri yerinde kalır ve yeniden düz bir karına sahip olmanın yolu bir karın germeden geçer. Karın germede karın bölgesinde yerleşmiş yağlı deri katları altlarındaki yağlarla beraber alınmaktadır.

SAÇ EKİMİ
Saç ekimi, erkek tipi dökülme sonucu oluşan saçsız alanda, saç çıkarabilecek etili bir tedavi yöntemdir. Saç ekiminde başlıca iki yöntem kullanılmaktadır. FUT yönteminde, ense bölgesinden cerrahi kesi ile alınan saçlı doku greftlere ayrılarak saçsız alana nakledilmektedir. FUE yöntemi ise saç kökleri dökülmemeye kodlanmış olan ense bölgesinde FUE motoru ile tek tek alınarak saçsız alana nakledilmektedir. Saç ekimi, lokal anestezi altında uygulanmakta ve ekilecek kök sayısına göre yaklaşık 5-7 saat sürümektedir. FUE yönteminde cerrahi bir kesi olmadığı için iyileşme hızlı olmakta ve saç ekimi sonrası süreç daha konforlu geçmektedir.

25 Ekim 2013 Cuma

20 Aylık Yeğenimden Bloggerlara 5 Ders

Blog Hocam bilgi, deneyim ve fikir aktarımına yönelik bir blog olduğu için özel hayatımdan bahsettiğim kişisel yazılar yayınlayamıyorum. Bu yazının çıkış kaynağı benim biricik, dünyalar tatlısı yeğenim olduğu için biraz ailemden bahsedeceğim.

 

Biz 3 kardeşiz. Benden 3 yaş büyük bir abim ve 4 yaş küçük bir kız kardeşim var. Abim 4 yıllık evli. Zeynep isminde 20 aylık bir bebeği var ve amcasına yani bana çok düşkün :) Yeğenimin 20 aylık kısa yaşamında her önemli anına tanık oldum. İlk hastalığı, ilk diş çıkarışı, ilk konuşması vs. Zeynep’in neredeyse her anını gözlemledim ve neye nasıl tepki verdiğini, neyi sevip neyi semediğini öğrendim. Sonra da bu yazıyı yazma fikri geldi aklıma. Çünkü düşündüm de bir bebeğin 20 aylık yaşamıyla bir bloggerın 20 aylık yaşamı arasında paralellikler var. Hatta açık söyleyeyim bebeklerden çıkarmamız gereken dersler var. “Ne saçmalıyor bu adam?” demeyin, yazının devamını okuduğunuzda eminim bana hak  vereceksiniz.

 

zeynep

 

 

Bir…İki….Düştüm

 

Zeynep’i ilk yürütme çabalarımızı hatırlıyorum. Bizimkine özgü bir durum mu bilmiyorum ama ilk adımlarını hep parmak ucunda atmaya çalışırdı. Ayaklarını yere sağlam basamadığı için bir kaç adımdan sonra dengesini kaybeder ve düşerdi. Ama hiç ağlamazdı, kalkar tekrar tekrar denerdi. Ta ki dengesini kaybetmeden nizami yürümeyi becerene kadar.

Ders 1: Blog yazarlığı hayatında başına ne gelirse gelsin hedefe ulaşmak için çabalamaktan hiç bir zaman vaz geçme. Asla pes etme!

 

 

Amca Bu Ne?

İleride Zeynep’in çenesi çok düşük olacak sanırım. Henüz 20 aylık olmasına rağmen bir konuşuyor ki sormayın. Bana ilk önceleri “aga” diyebilirken şimdi “amca” hatta “serdar”  diye çağırıyor beni :) 3-4 kelimeyi bir araya getirerek cümle kurmaya başladıktan sonra innılmaz soru sorar oldu. Soruları sadece “bu ne?” şeklinde oluyor ama merak ettiği herşeyi sorarak öğreniyor, öğrendiğini de aklında tutuyor. Çok zeki benim güzel yeğenim :)

 

Ders 2: Bilmediğin şeyleri sormaktan, yeni şeyler öğrenmekten, araştırmaktan çekinme. Hata bunu alışkanlık haline getir.

 

 

Amca, Park!

 

Zeynep tam bir çocuk parkı delisi. Onu kıramadığımı bildiği için ne zaman onlara gitsem, kapıda beni görür görmez ayakkabılarını getirir ve “amca park” diyerek oturdukları sitenin çocuk parkına götürmemi ister. Park delisi olduğuna bakmayın. Onun işi oradaki oyuncaklarla değil, diğer çocuklarla. Soysalleşmeyi, arkadaşlık kurmayı o kadar seviyor ki sitenin bütün çocukları Zeynep’i tanımış artık.

Ders 3: Zamanın ciddi bir bölümünü network kurmaya harca. Yeni bloggerlarla tanış, onların blogunu ziyaret et, yazılarına yorum yaz. Blog dünyasında yalnız ilerlemek çok zor!

 

 

Ben Kırdım!

 

Zeynep’e büyük-küçük-orta kavramlarını öğretirken evdeki sehpanın üzerinde duran 3 farklı boydaki vazo tarzı süs eşyasını kullanıyordum. Bir kaç defa gösterdikten sonra Zeynep’ten bu vazoları büyükten küçüğe sıralamasını istedim. Bunu yaparken vazolardan birini kırdı. Annsei kırılma sesine salona gelip “kim kırdı bakyım bunu?” diye sorunca hemen “ben kırdım” dedim fakat bizimki yalan nedir bilmiyor tabi. Gayet masum ve samimi bir şekilde “hayır, ben kırdım” demez mi :)

Ders 4: Okuyucu kitlene karşı daime dürüst ve samimi ol. Sonucu ne olursa olsun onlara yalan söyleme.

 


Pepee… Pepee…

 

Zeynep’le tanıdım Türk çizgifilm karakteri Pepee’yi. Meğerse kendisi tam bir fenomenmiş. Hatta çoğu annenin imdadına yetişen bir süper kahraman :) Zeynep’e yemek yedirirken veya huysuz bir zamanında sakinleştirmeye çalışırken imdadımıza hep Pepee yetişir. Yüzlerce farklı çizgifilm açın, gözünü kapar ama Pepee’nin jenerik müziğini duyunca kalkıp oynamaya başlar :)

 

Ders 5: Okuyucunun sadakatini kazanmak, onu blogunda tuabilmek zordun ama bunu başarabilirsen onların vazgeçilmez blogu olabilirsin.

 

 

Yazıya ailem hakkında bir şeyler yazarak başlamıştım, bitirirken de kişisel bir şeyler yazmmak istedim. Allah’ın izniyle Zeynebimize bir kız kardeş geliyor. Henüz annesinin karnında ve 4 aylık. Umarım Allah onlara yaşam şansı verir. Ülkelerine hayrlı evlatlar olurlar.

Son olarak bir hayalimi paylaşayım. 10-15 sene sonra Zeyep burada yazılanları kavrayacak yaşa geldiğinden bu yazıyı okumasını çok isterdim. Müthiş bir anı olurdu öyle değil mi? Kim bilir belki de bu hayal gerçekleşir.

24 Ekim 2013 Perşembe

Modernleşme, feminist yaklaşım ve kadının kimliği

Seksenli yılların sonlarına doğru yaşanılan sosyal döngü, modern olmanın batılılaşma gibi bize sunulması, kültürel iletişimin  kültürel değişimi sonucu kadının toplumumuzdaki rolü üzerinde  derin tahribatlara yol açtı. Kadının özgür olma dayatmacılığı, modern olmanın temeli olarak verildi.

Feminizm de kadının duygusal ihtiyaçlarını göz ardı ederek yeni aşılanmaya çalışan bu düzene zemin hazırlamış oldu. Çalışan kadının toplumdaki statüsünün arttığı vurgulanarak kadın evden uzaklaştırıldı. Doğal olarak hem eşiyle hem de çocuklarıyla iletişimi koptu ya da zayıfladı. Burada unutulan bir nokta vardı kadına çalışma statüsü ile ekonomik özgürlük verilirken, bu yeni rolle artan sorumlulukları perde arkası edildi. Aslında kadın eski rollerini tamamen terk edemedi. Eve döndüğü zaman ev hanımı olma ve sorumluluklarını devam ettirme çabası toplumda yorulan  ve stresli mutsuz kadın ve anne sayısını arttırdı.  Geleneksel ve genetiğimize işlene kadın beklentisi bitmedi. Eşler arasında ki  ev düzeninde yardımlaşma beklentilerin artması çatışmalarını haliyle tetikledi.Kadın ve erkek arasında başlayan  kimlik savaşı  ile en çok zararı elbette aileler  aldı ve yaygınlaşan boşanmalar ile de faturaları çocuklar ödedi.

Feminizm kadını,  fıtratındaki duygusallığından sıyırırken kendisini  aslında mutlu eden ihtiyaçlarının da karşılanmasına yine kadının tercihinden dolayı engel olmuştur. Nedir mi bu duygusal ihtiyaçlar? Her kadın  doğasında sevilmek, korunmak ister ve yine bu ihtiyacının karşılanması için kendisini seven,  aitlik duygusunu hissedeceği, kendisini koruyabilen bir erkeğe gereksinim duyar.

Oysa batılılaşmanın bize hediyesi feminizm, kadının erkek gibi olması gerektiği dayatılırken kadının hem duygusal hem cinsel kimliği zarar gördü. Kadının özgürleşmesi hedeflenirken; ideal kadın profili yüksek hedefleri olan, başarılı, hırslı, entelektüel iş kadını olarak çizildi. Bunlar çizilirken yine kadının ruh dünyası duyguları görmezden gelindi örselendi ama kimseye güçlü olma imajı zedelenmesin diye hissettirilmedi. Kadın hayatındaki hızla değişen sosyolojik gelişimine psikolojik değişimi ile ayak uyduramadığı için mutsuzluğu kaçınılmaz oldu.

(Belirtmek isterim ki,  kadınlar zinhar çalışmasın diye algılanmasın paylaştıklarım. Elbette ki ihtiyaçlar  çerçevesinde gerekliyse omuz omuza verilmeli ve herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Fakat bu görev dağılımında cinsel kimlikler göz ardı edilememesi gerektiği gibi aile içinde düzenin devamlılığı için  eşler arasında  dayanışma ve yardımlaşmalar da olmalıdır!)

Evinden koparıldığı için de anne olma rolü de elinden alınmış oldu. Kadın kariyer için ya anne olmayı tercih etmedi ya da kariyerine engel gördü çocuğunu! Aile içindeki bireylerin çatışmaları mutsuz ve birbirinden bağımsız fertlerin sayısını arttırırken mutluluğu arama hedefleri evden dışarıya taştı.
Dilek YAKA

 Sonuç olarak yaradılışları  gereği kadının kadın, erkeğin erkek gibi yaşaması gerekliliği rollerin değiştirilmeye çalışması insanı elbette zaman içinde huzursuzluğa ve mutsuzluğa itmiştir.

Feminizmin insanları evlikten uzaklaştırarak birlikte yaşama tarzının şirin gösterilmesi ve evliliğin özgürlüğe engel olma gibi yansımalarını başka bir yazımla sizlerle paylaşmak istiyorum dostlarım.

Gülümsemenizin aydınlattığı yolunuz açık olsun…

* Dilek YAKA


© Copyright, Yaşam TV özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Yazarımıza mail atmak için tıklayınız.,


Erkeklik soyu kurtuldu

Erkeği erkek yapan Y kromozomunun sağlam çıktı

Amerikalı araştırmacılar açısından tehlike geçti; Erkeğin soyu tükenmeyecek. Genetik yapı üzerinde yapılan deneylere göre erkeklik cinsiyetini belirleyen Y kromozomu sanıldığından da dayanıklı çıktı. İnsanın atası sayılan yaratıkların milyonlarca yıl boyunca Y kromozomu üzerinde yoğun erozyona uğradıkları kanıtlanmıştı. Son araştırmalar 25 milyon yıldır kromozom yapısında kayda değer değişiklik olmadığını gösterdi.

X kromozomunun aksine, sadece erkekte bulunan Y kromozomu evrim sürecinde dejenerasyona uğrayıp genetik kodlarının önemli bölümünü kaybetmişti. Kadınlık kromozomunda bin 200 gen bulunurken, Y kromozomunda, aralarında sperm üretimini yönlendireninin de bulunduğu 200 kadar gen kalmış.

Bu gözlemlerin ışığında üretilen teoriye göre, Y kromozomunun önümüzdeki on milyon yılda kalan genlerinden de olup tamamen kaybolması gerekiyordu. Mutat beklentilerin aksine araştırmacılar, milyonlarca yıl sonra da cinsiyet ayrımının kalacağını ve erkeklerin taşıdığı Y kromozomunun özelliklerinin yerini cinsiyetleri ayıran başka belirgin farkların alacağını tahmin ediyorlar.

Kaybolan Y kromozomu teorisi, Massachusetts Istitute of Technology öğretim üyelerinden Profesör Jennifer Hughes ve arkadaşları tarafından çürütüldü. Bu ekibin yaptığı çalışma, Y kromozomunun yakın geçmişte sadece evrimsel genç genlerinden kayba uğradığını ortaya çıkardı. Genetik yapının büyük bölümündeki gen kaybı ise 25 milyon yıl önce hemen hemen durma noktasına geldi. “Nature” dergisinde yayımlanan araştırmaya göre Y kromozomundaki bazı genlerin fonksiyonunu tamamen kaybettiği ve belirleyici olmaktan çıktığı da kanıtlanmış bulunuyor.

ŞEMPANZE VE RESUS MAYMUNUYLA KROMOZOM KIYASLAMASI
Araştırmacılar insandaki Y kromozomunu inceledikleri araştırmalarında erkeklerdeki kromozomu şempanze ve resus maymununun aynı kromozomuyla kıyasladı. Amaçları, Y kromozomunun sonunu ilan eden teorideki gibi her üç canlının da aynı gen erozyonuna uğrayıp uğramadığını ortaya çıkarmaktı. Hughes ve çalışma arkadaşları bu teoriyi destekleyen bir bulguya rastlamadı ve ‘kök gen kaybının önce hızla ilerleyip zamanla yavaşlayarak neredeyse durma noktasına geldiğini' belgeledi.

Y kromozomundaki gen yapısının, evrimin insanı resus maymunundan ayırmasından önce ‘istikrara kavuştuğu' ve Y kromozomundaki genlerin sadece yüzde 3'ünün resustan insana geçiş sırasında kaybolduğu, kaybolanların yerine de insanda farklı özelliklere sahip yeni genlerin oluştuğu da, Amerikalı araştırmacılar tarafından ortaya çıkarıldı.

SEKSTE ÇEŞİTLİLİK EVRİMİ HIZLANDIRIYOR
Resusun da dahil olduğu uzun kuyruklularla insan arasındaki evrim farkı 25 milyon yılı buluyor. İnsanla şempanze arasındaki evrim farkı ise 6 milyon yıl. Y kromozomu açısından insanla şempanze arasındaki farklğlk, insanla resus maymunu arasındaki farklılıktan çok daha fazla. Araştırmalarda, resus maymununda saptanan beş kök geninin evrim sürrecinde şempanzede kaybolduğu insanda ise olduğu gibi muhafaza edildiği de ortaya çıkarılmış.

Şempanze çiftleşmede çok sık partner değiştirdiği için sperm rekabetinin arttığı ve çok eşliliğin bu neslin evrimini hızlandırdığı da Hughes'in teoremleri arasında. Bu tahmin, Y kromozomundaki bazı genlerin sperm üretiminde belirleyici olmasına dayandırılıyor.

DW Türkçe

Pırlanta yüzüklerin hikayesi

Çok eski dönemlerinden beri bir takı olarak kullanılır yüzükler. 

Bir süs eşyası olarak da hemen hemen bütün kültürlerde kendisine yer bulur. Bunun yanında yüzüğe sadece bir süs eşyası olarak bakmak yanlış olur. Çünkü tektaş yüzükler bazen kişilerin medeni durumlarını topluma göstermeye bazen de makam ve mevkilerini simgelemeye yararlar. Hepimizin bildiği gibi bizim kültürümüzde evliler, nişanlılar ve bekârlar için yüzüğün hangi parmakta olduğu ayrı bir önem taşır. Ayrıca eski devirlerde krallar ve kraliçeler de ülkenin en üst tabakasında olduklarını göstermek için parmaklarına yüzük takarlardı. İşte bu kadar farklı anlam taşıyan yüzüklerin en değerlisi de pırlanta yüzüklerdir. Çünkü pırlanta dünyanın en eski, en sağlam ve en nadir taşlarının başında gelir.

Ortalama bir pırlantanın 100 milyon ile 1 milyar yaşında olduğunu göz önünde bulundurursak bu maddi değeri çok daha kolay anlarız. Yani parmağınıza takacağınız pırlanta yüzüklerden herhangi biri, dünyamızın en eski zamanlarında oluşmuştur ve tüm insanlık tarihine tanıklık etmiştir. Pırlanta yüzükler, daha insanlık tarihinin başlarından itibaren gücün, sonsuzluğun ve aşkın simgesi olmuşlardır. Eski devirlerde krallar, ordularının başında savaşa katılacakları zaman, en güçlü olduklarını düşmana göstermek için pırlanta takarlardı. Bu aynı zamanda pırlantanın en sert taş olmasına da bir göndermeydi. Yani kral, “ben bu pırlantadan daha sert ve güçlüyüm, rakibimden korkmuyorum” mesajını hem kendi ordusuna hem de düşman orduya iletirdi. Ayrıca kraliçeler de güçlerinin simgesi olarak pırlanta yüzükler takarlardı. Çünkü onlar ülkenin en güçlü ve en erişilmez kadınlarıydılar. Herkes onlara ve parmaklarındaki pırlanta yüzüklere imrenerek bakardı. Krallar yüzüklerini, kendinden sonra kral olacak erkek çocuklarına bırakırken bir bakıma güçlerinin sonsuz olduğunu da vurgulardı. Aynı durum kraliçeler için de geçerliydi. Onlar da kızlarına hediye ederlerdi pırlanta yüzüklerini. Yani prenseslere... Bu yüzden pırlanta yüzükler için “prenses yüzüğü” de denir çoğu kültürde. Pırlanta yüzüklerin diğer anlamı da aşk ve aşkın sonsuzluğudur.

Evlilik tekliflerinde, nişan törenlerinde ve düğünlerde damadın geline pırlanta yüzükler takması neredeyse bütün dünyaya yayılmış, önemli bir gelenektir. Pırlantanın çok eski ve sağlam olması, aşkın da sonsuz olduğu anlamını taşır. Yani pırlanta yüzük hediye eden kişi, aşkının sonsuz ve sarsılmaz olduğunu göstermektedir. Kısacası bir güç göstergesi ve sonsuz aşk sembolü olan pırlanta yüzükler, hediye edilebilecek en anlamlı takılardır.

23 Ekim 2013 Çarşamba

Her Yönüyle Bumerang Network

Bumerang, çoğu blog yazarının bildiği, üye olduğu bir blog ağı. Fakat üye olanların bir kısmı ne işe yaradığını, Bumerang’ın faydalarını bilmiyor. Daha da kötüsü bazı topluluklarda “hiçbir işe yaramaz”, “sakın üye olmayın”  gibi yorumlarla insanları yanlış yönlendiriyorlar.

BH okuyucularından da Bumerang hakkında çok soru gelince konuyla ilgili detaylı bir yazı yazmanın iyi olacağını düşündüm. Bumerang’ın en eski üyelerinden biri olarak her yönüyle “Bumerang”ı anlatmak istiyorum.

bumerang



Bumerang Nedir?


Öncelilke hiç bilmeyenler için Bumerang’ın ne olduğundan bahsedeceğim. Bumerang, Hürriyet’in blog yazarlarına yönelik ücretsiz bir servisidir. Bünyesindeki bloglara trafik ve para kazandırmanın yanında çeşitli organizasyonlar ve etkinliklerle bloggerların sosyalleşmsini sağlayan bir network projesidir. Peki Hürriyet bunları blogları çok sevdiği için mi yapıyor? Elbette hayır : ) Hürriyet’in de çıkarları var. Blogları bünyesine katarak portföy oluşturuyor ve Bumads isimli reklam platformu arcılığıyla, bünyesindeki bu blogları kullanarak pazarlama yapıyor. Markalardan, bloglar aracılığyla sosyal medya üzerinden tanıtım yapmak için belli bir ücret alıyor. Bu ücretin bir kısmını kendi alıyor, bir kısmına da blog sahibine gönderiyor. Kazan-kazan durumu diyebiliriz.


Bumerang’a Üye Olmak Bana Ne Kazandırır?

Bumerang’ın blog yazarlarına sunduğu 4 temel hizmet vardır. Bunlar; Yazarkafe, Bumerang teklifleri, Hurriyet.com.tr tanıtımları ve Hürlist’tir. Bu servisleri açıklayacak olursak:

 

  • Yazarkafe: Yazarkafe, ayda 500.000’den fazla kişinin ziyarettiği söylenen, blog yazılarının yer aldığı bir imleme servisidir. Bumerang üyeleri blog yazılarını bu siteye ekleyerek oldukça yüksek trafik elde edebilirler.
  • Bumerang teklifleri: Zaman zaman blogunuzda yayınlamanız üzere advertorial içerikler yani tanıtım yazıları gönderilir. Bunlara Bumerang teklifleri denir ve bu teklifleri blogunuzda yayınlamanız karşılığında belli bir ücret alırsınız.
  • Hurriyet.com.tr tanıtımları: Alexa verilerine göre Hurriyet.com.tr Türkiye’nin en çok ziyaret edilen 6. sitesidir. Blogunuza ekleyeceğiniz Bumerang şablonlarının ve link paylaşımlarının tıklanma sayısına göre Hurriyet.com.tr’in belli sayfalarında blogunuzun gösterilmesini sağlayabilirsiniz.
  • Hürlist: Hürlist, bir dönem çok popüler olan web dizinleriin Türkiye’de ki en son ve en prestijli örneğidir. Bumerang üyeleri bloglarını Hürlist’e kleyerek hem buradan trafik elde edebilir, hem de SEO için çok önemli olan backlink  kazanarak arama motoru performanslarını arttırabilirler.

 

Üyeli Tipleri Nelerdir? Nasıl Belirlenir?

 

Yukarıda saydığım sevislerden her blogger faydalanamıyor. Bumerang, belirlediği kriterlere göre üyelerini Platin, Altın ve Bronz olmak üzere üçe ayırıyor.

 

  • Platin üyelik en üst üyelik tipidir ve yukarıdaki servislerin tümünden faydalanabilir. Platin üye olabilmek için blog içeriğinizin özgün, faydalı ve ilgi çekici olması gerekir. Ayrıca üyelik başvurusu sırasında blogunuza yerleştirdiğiniz Bumerang şablonlarının görüntülenme sayısının yüksek olması gerekir.
  • Altın üyelik ikinci en yüksek üyelik tipidir ve yukarıda yazdığım hizmetlerden Yazarkafe dışında tümünden faydalanabilirler.
  • Bonz üyelik ise en düşük üyelik tipidir ve yukarıdaki servislerden sadece Hürlist servisini kullanabilirler.

Eğer blogunuz yeni bir blogsa içerik sayısına göre bronz veya atın üye olarak başlama ihtimaliniz çok yüksektir fakat ilerleyen zamanlarda blogunuzu içerik ve trafik olarak geliştirdikçe yeniden değerlendirme talebinde bulunabilir, uygun görüldüğü taktirde bir üst üyelik tipine geçebilisiniz.

 

 

Bumerang Paneli Ve İstatistikler

 

Bumerang panelinize giriş yaptığınızda aşağıdaki resimdekine benzer bir panel karşılar sizi. Burada Tanıtmlarım kısmında paylaşılan linklere ve eklenen şablonlara tıklanmasıyla kazanılan Hurriyet.com.tr ggösterimleri gözükür. Yanındaki Yazarkafem’de ise Yazarkafe’de yer alan yazılarınız ve bunlara kaç kez tıkandığı yazar. Tekliflerim kısmında katıldığınız veya katılmanız beklenen Bumerang teklifler vardır. Şablonlarım yazan yerde blogunuza eklediğiniz Bumerang şablonlarının kaç kez görüntülendiği ve bu şablonlara kaç kez tıklandığı vardır. Link Paylaşımlarım bölümünde de Hürriyet sitelerine ait linkleri kısaltrak sosyal medyada paylaşmanız sayesinde bu linklere kaç kez tıklandığı yazar.

 

bumerang panel

 

Burada şablonlarım ve link paylaşımlarım bölümlerinin tanıtımlarım bölümüne etkisini raporlara baktığınızda görebilirsiniz. Bumerang şablonlarınıza ve paylaştığınız linklere ne kadar çok tıklanırsa, ücretsiz gösterim sayınız o kadar artar.

 

 

Link Paylaşımı Nedir? Nasıl Yapılır?

 

Link paylaşımları, yukarıda da bahsettiğim gibi Hurriyet.com.tr sayfalarında yapılacak tanıtım için önemlidir. Link paylaşımı dediğimiz şey Hürriyet, Bumerang ve Hurlist’e ait sayfaların, Bumerang panelinde ki link kısaltma aracını kullanarak oluşturulan linkin sosyal medya siteleri, bloglar veya forumlarda paylaşılmasıdır. Paylaştığınız bu linklere gelen tıklamanın 10 katı kadar ücretsiz gösterim kazanrsınız.

 

Video: Link paylaşımının nasıl yapıldığını anlatan videoyu izlemek için buraya bakabilirsiniz.


Açıkçası link paylaşımı yaparak kazandığınız ücretsiz gösterimlere tıklanma çok çok düşük. Herkes için böyle mi bilmiyorum ama benim 1/100.000 gibi bir şey :) Bu yüzden link paylaşımlarına ve ücretsiz gösterimlere  çok önem vermiyorum. Üyeliğimin etkilenmemesi için zaman zaman Yazarkafe’de gördüğüm, blog yazarlığı ile ilgili faydalı ve ilgili çekici yazıları paylaşıyorum.

 

 

Yazarkafe Trafik Getiriyor Mu?

 

Bumerang’ın bence en güzel hizmeti Yazarkafe. Blog yazılarınızı Yazarkafe’ye ekledikten sonra trafiğinizde ciddi bir artış oluyor. Örneğin Blog Hocam’ın Google ve sosyal hesaplardan sonra en önemli trafik kaynağı Yazarkafe’dir. Yazarkafe’ye eklediğim bir yazı ortalama 100 kez tıklanıyor. Eğer yazı öne çıkarılırsa yani manşete alınırsa bu sayı 5-6 katına kadar çıkabiliyor.

Yazarkafe’ye eklediğiniz yazıların tıklanma oranını arttırmak istiyorsanız 2 şeye dikkat etmenizi öneririm; başlık ve görsel. Yazı başlığı da görsel de ilgi çekici ve merak uyandırıcı olmalı. Ayrıca, Yazarkafe içeriklerinin de Google tarafından indexlendiğini hatırlatmak isterim. Bunu fırsata çevirmek için gerçek yazı başlığınızla o yazıyı Yazarkafe’ye eklerken kullandığınız yazı başlığını farklı seçmenii öneririm. Yazarkafe’ye içerik eklerken girmeniz istenen açıklama kısmına da farklı bir şeyler yazın. Böylece aynı yazı için birden fazla arama sorgusundan organik trafik elde edebilirsiniz.

 

 

Bumerang Teklifleri İle Para Kazanılır Mı?

 

Bumerang’da altın veya platin üye olduktan sonra teklif almaya başlarsınız. Fakat bazı kişiler ilk teklifin ücreti çok düşük olduğu için Bumerang’ın kazandırmadığını iddia ediyorlar. Halbu ki ilk Bumerang teklifleri düşük ücretle başlar ve perormansınıza göre artar.

Örneğin gelen ilk teklifin 1 TL değerinde olduğunu düşünün. Bu teklifi blogunuzda yayınladıktan sonra o içeriğin okunma sayısı ve sosyal medyada paylaşım sayısına göre sonraki teklifler 30-40 TL gelebilir. Kısacası Bumerang’da ne kadar kazanacağınızı sizin performansınız belirler. Sanıyorum en fazla 100 TL teklif veriyorlar ama bunu açıklamak kullanıcı sözleşmesine aykırı olduğu için net bilgi yok.

 

 

Hangi Teklifler Hangi Bloglara Gider?

 

Bumerang’ın bir yayıncı katoloğu vardır. Reklam vermek isteyen firma ya da ajans, hazırladığı içeriğin bu katalogdan hangi bloglara gönderileceğine kendisi karar verir. Yayıncı kataloğunda bloglar konularına, trafiklerine, popülaritelerine ve teklif ücretlerine göre sınıflandırılır.  Reklam veren firma ya da ajans, bu katalogdaki çeşitli filtreleri kullanarak sadece teknoloji blogları, trafiği aylık 20bin olan bloglar veya 30-50 TL ücret aralığındaki bloglar gibi seçimler yapabilir. Kampanyanın içeriği ve bütçesine buna kendisi karar verir.

 

Burada ilmeniz gereken şudur; herhangi bir blogda gördüğünüz teklif, illa size de gelecek diye bir şey yoktur. Bu tamamen reklamverenin seçimine kalmıştır.


Gelen Tekliflerin Ücretini Nasıl Arttırabilirim?

Bumerang’ın amacı gönderdiği teklifleri yani advertorial içerikleri daha fazla kişiye ulaltırmaktır ve bunu başaran bloglar Bumerang’ın gözünde değerlidir. Bildiğiniz gibi warez bir içerikler Google’dan çok trafik getirir. Atıyorum “BH oyunu full indir”  sorgusunun ayda 500bin kez arandığını ve bu konuda yazdığınız bir yazının ilk sırada çıktığunu düşünün. Aylık trafiğiniz yüzbinleri bulur ama sürekli takipçiniz olmadığı için yayınlayacağınız bir Bumerang teklifinin okunma sayısı büyük ihtimalle 100’ü geçmez. Bu durumda warez içeriğinize gelen milyonlarca trafiğin zerre kadar önemi yoktur. Kısacası önemli olan yazılarınızı sürekli takip eden abonelerinizin olmasıdır.

Bu durumda Bumerang tekliflerinin ücretlerini arttırmak için yapılması gerekenler de az çok ortaya çıkıyor. Düzenli, özgün ve kaliteli içerik üreterek sağlam bir okuyucu kitlesi oluşturmalısınız. Bunun yanı sıra sosyal medyada da nitelikli takipçi sayısını arttırmak ve bu takipçilerle etkileşim içinde olmak. Kısacası geri dönüşüm oranı yüksek bir blog ya da bloggersanız Bumerang size gereken değeri verecektir.

 

 

Bumerang Ödeme Yapıyor Mu?

Bumerang tekliflleri ve bonuslarla kazandığınız toplam miktarı Bumerang panelinizdeki Tekliflerim bölümünde, Güncel Bakye yazan yerden görebiliyorsunuz. Burada biriken ücret minimum 50 TL’ye ulaştıktan sonra IBAN ile banka hesabınıza ödeme yapılmasını talep edebiliyorsunuz. Ancak elinize geçen net miktarın 50 TL olmayacağını söylemeliyim. Yasal zorunluluk olan %20 oranında stopaj kesintisi yapılacaktır. Yani bakiyenizde gözüken miktarın %80’i gönderilecektir. Bunun dışında hiç bir problem yaşamadan ödeme alabiliyorsunuz.


Bumerang Gerçek İçerik Üreticisinin Yanıda Mı?

Bumerang her fırsatta kaliteli içeriğin ve içerik üreticisinin yanında olduğunu, onları desteklediğini ve değer verdiğini belirtir. Bu çoğunuza pek inandırıcı gelmeyebilir. Tam bu noktada sizle bir anımı paylaşmak istiyorum.

Yazarkafe’yi ziyaret ettiğim bir gün, internet dünyası kategorisinde alt alta 5 adet yazı gördüm. Yazı başlıkları çok tanıdık geldi. Merakla linkleri tıkladığımda hepsinin daha önce benim yazdığım yazılar olduğunu fark ettim. Blogu incelediğimde ben dahil 4-5 farklı blogdan aldığı yazıları yayınladığını ve bizim yazılarımız sayesinde Bumerang’da platin üye olduğunu gördüm. Önce Bumerang’a kızdım. “Hani özgün içerik istiyordunuz?” dedim. Daha sonra, Bumerang’ın her yazıya özgünlük kontrolu yapmasının mümkün olamayacağını düşündüm ve durumu Bumerang yetkililerine ilettim. Aynı gün ilgilendiler ve o blogun platin üyeliğini iptal ettiler.

 

İşte o gün anladım ki Bumerang gerçekten içerik üretenin yanında!



Son Sözler

Bumerang, ben dahil pek çok bloggerın hayatında önemli bir yer teşkil ediyor. Hatta çoğu blogun kaderini değiştirdiğini bile söyleyebilirim. Bumerang sayesinde trafiğinizi arttırabilir, Türkiye şartlarında fena sayılmayacak kadar gelir elde edebilir, Bumrang’ın deneyim günleri ve aktivitelerine katılarak güzel vakit geçirebilir, yeni şeyler öğreneblilir, küçük ama size kendinizi özel hissettirecek hediyeler kazanabilirsiniz.

Aksini iddia eden, Bumerang’ı karalayacak tarzda söylemlerde bulunan kişiler bence sorunu kendilerinde aramalılar. Blogunuzun ve yazılarınızın çok iyi olduğunu düşünüyor ancak Bumerang’da platin üye olamıyorsanız sorun muhtemelen şudur: Bumerang’ın iyi blog ve iyi içerik anlayışı sizinkinden çok farklı. Bumerang hiç bir blogun PageRank, Alexa gibi değerleriyle ilgilenmez. Bumerang için önemli olan ürettiğiniz içerik ve okuyucuyla kurduğunuz etkileşimdir. Sonuçta burada yapılan iş “içerik pazarlaması”

Alınan Her Kilo ile Kısırlaşıyoruz

Türkiye’de erkeklerin yüzde 21’ini kadınların ise yüzde 42’sini tehdit eden obezite kısırlık nedenleri arasında yer alıyor. 

EuroFertil Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Hakan Özörnek, çocuk sahibi olamayan çiftlerde incelenen noktalardan birinin kilo problemi olduğunu söyleyerek, “Obezite adet düzensizliğinin yanı sıra yumurtlama problemine sebep oluyor. Dolayısıyla doğal yolla gebelik oluşmasını engelliyor” dedi. Fazla sayıdaki yağ hücresinin ostrojen dengesini bozduğunu, yüksek miktardaki ostrojenin ise yumurtlamayı engellediğini ifade eden Dr. Özörnek, şu bilgileri verdi:

“Yüksek vücut kütle indeksi lokal endokrin ve metabolik bozukluk yaparak küçük yani olgunlaşma problemi olan yumurta gelişimesine sebep olur. Artan kilo ile gelişen hiperandrojenizm (vücutta testosteron gibi erkeklik hormonlarının artması) ve yumurtlama bozukluğu doğal gebelik şansını düşürür. Gebe kalmak için en ideal vücut kütle endeksi 21 - 29 dur. Yapılan çalışmalarla obez kadınların yüzde 5 oranında kilo kaybetmesiyle adet düzensizliği vakaların yüzde 60’ında bu problemin ortadan kalktığı ve adetlerin tekrar düzene girdiği belirlenmiştir.”

Şişman Erkekler de Tehlikede!

Dr. Özörnek şişmanlığın sadece kadınları değil, erkekleri de etkilediğine dikkat çekti. Yapılan çalışmaların şişman erkeklerin sperm kalitelerinin düştüğünü belirten Dr. Özörnek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yapılan çalışmalarda şişman erkeklerde sperm kalitesinde düşüklükler olduğu tespit edilmiştir. Normalde erkeklerde yağ dokusundan ostrojen hormonu az miktarda salgılanmaktadır. Obez erkeklerde yağ dokusunda testesteronun östrojene dönüşmesi artar ve dolayısıyla testesteron azalır ve buna bağlı olarak da sperm kalitesi düşer.  Fazla kilosu olan erkeklerde hormon düzensizlikleri ideal kiloya sahip olanlara göre daha yüksektir.
Tüp bebek yaptıracak hastalarda ise obezite yumurtalık cevabını azaltır, yüksek doz ilaca gereksinim olur, tedavi süresini uzatır, gelişen yumurta sayısı azdır ve tedavinin yarıda kalma ihtimalini arttırır. Obez insanların bebeklerinde genetik anormallik ihtimali arttığı için, düşük olasılığı artar. Tüm bunların yanında gebelik komplikasyonlarını arttırır, kısaca sağlıklı canlı doğum oranını azaltır.”

Gebelik planlayan bir bayanın meyve, sebze, karbonhidrat ve etin dengede olduğu bir diyet uygulamasını öneren Dr. Hakan Özörnek, bunun yanı sıra günlük kalori alımının normal vücut kilosunu koruyacak şekilde ayarlanması gerektiğini ifade etti.

Çocuğun sizinle birlikte uyumasının 5 faydası!

Televizyondaki dizilerde her ne kadar bunun aksi söylense de, bilimsel buluşlar çocukların aileleriyle birlikte yatmalarının faydalarına dikkat çekiyor.

Bağımsızlığı destekler!
Ailesiyle yatan çocuklar için ailelerine bağlı olurlar açıklamaları yapılsa da, araştırmalar bunun tam tersini söylüyor. Aileleri ile birlikte yatan çocuklar, bağımsızlıklarını daha erken kazanıyorlar. Aileleriyle birlikte olduklarından daha az objeye bağlılık yaşıyor ve böylece ayrılık endişesini yaşamıyorlar. “Çocuklar kendi başlarına yatırıldığı zaman yanlarına kendilerini güvende hissettirecek bir obje alırlar ya da parmaklarını emerler” diyor doktor Jay Gordon.

Kendine güveni oluşturur!
Ailelerinin yataklarında büyüyen çocuklar, daha az davranış problemi yaşar. Bu çocukların hayatla ilgili tatminlerinin daha fazla olduğu saptanmış. Bunun yanı sıra, bu çocuklar stresten daha az etkilendikleri ortaya çıkmış.

Fiziksel ve psikolojik sağlığı geliştirir!
Çocuk doktoru William Sears: “Geçtiğimiz 30 yıl boyunca aileleri ile birlikte uyuyan çocukları araştırdık. Araştırmalarımızın sonuçlarına göre bu çocuklar kendilerini psikolojik olarak daha iyi geliştiriyorlar." diye belirtiyor.

Anneler uykusuz kalmıyor!
Bebeklerine ayrı oda yapan anneler, bebek uyandıktan sonra kendi odaları ve bebek odaları arasında mekik dokuyor. Halbuki bebeklerini yanlarında yatıran anneler bu yorgunluğu hiç hissetmiyor.

Aile için yakınlığı destekler!
Tüm ailenin aynı yatakta yattığı evlerde, aile içi ilişkiler daha iyi gelişir.

22 Ekim 2013 Salı

Eğlenceli hareketlerle kilo vermenin 16 yolu!


İşte 16 maddede eğlenceli şekilde, evde kalori yakın!

Evde veya ofiste yapacağınız basit ve eğlenceli hareketlerle kilo vermek hayal değil. Sizin için 16 ipucu hazırladık...

Dudak kremini abartın! 
765 kere dudak kremi sürün.

Korku filmlerini sevin! 
Korku filmi izleyin, korkmak kilo yakmanıza yardımcı olur.

Dizi izlerken ne yapıyorsunuz?
Dizi izlerken sürekli hareket edin, hoplayın zıplayın böylece oturarak izleyenlere göre 350 kalori fazla yakmış olursunuz.

Kumandaya elvada...
Kanal değiştirmek için, kumanda yerine televizyonun üzerindeki tuşları tercih edin. Bizim önerimiz bu işlemi 40 kere yapmanız.

Giyinme süresini uzatın! 
Ertesi gün giyecekleriniz için 48 dakikanızı ayırın desek. Yani 16 çift kıyafet deneyin ve hepsine 3 dakika ayırın.

Yatakta oyalanın! 
Yatakta uzun süreler geçirmeye ne dersiniz. Seksin kalori yakımına yardımcı olduğunu biliyorsunuz. Bu nedenle ön sevişmeye 35, sekse ise 45 dakikanızı ayırın.

Apartman basamaklarına yönelin... 
45 basamak merdiven çıkın ve sonra inin. Bunu günde 2 kere yapmanız yeterli.

Basamak alıştırmasını zorlaştırın! 
İsterseniz basamak çıkma işini biraz daha zorlaştırın ve bu işi 10 cm. topuklularla 36 basamak yapın.

Acı biber mucizesi...
Acı yemekleri unutmayın. Uzmanlar acının kilo yakımında yardımcı olduğunu ve günlük 50 kalori yakmanızı sağladığını söylüyor.

Masanızda Japon mutfağından temalar bulundurun!  
Yemeğinizi çatal yerine, çubuklarla yemeği deneyin. Yavaş yemek yediğiniz takdirde 25 kalori daha az almış olursunuz.

İşe rahat kıyafetlerinizle gidin! 
Haftanın dört günü iş yerinizde rahat kıyafetler giymeye çalışın. Yapılan araştırmalara göre; kot ile işe girenler 491 adım daha fazla ve 25 kalori fazladan yakıyor.

Yeşil çayı unutmayın! 
Yeşil çay tüketiminizi artırın! Günde 3 fincan yeeşil çay 106 kalori kaybetmenizi sağlar. Uzmanlara göre yeşil çay, vücudun harcadığı enerjiyi artırıyor. Sıcak çaylardan hoşlanmıyorsanız, 12 bardak buzlu çay içebilirsiniz. Bu da yeşil çayla aynı etkiye sahip.

Video oyunlarına ne dersiniz? 
Çocuklaşmaya ne dersiniz? 20 dakika Nintendo Wii ile tenis oynayın. Ter atmanıza ve tenis oynuyormuşsunuz gibi vücudunuzdaki kasların çalışmasını sağlar.

İp atlayın! 
Aman alttaki komşular rahatsız olmasın! 780 defa zıplayın ya da kuru kuru zıplamak can sıkar derseniz alın elinize bir ip olabildiğince hızlı şekilde 10 dakika boyunca ip atlayın.

Emzirin! 
Anneler müjde! Yeni doğum yaptıysanız bu öneride sizin için özel. Bebeğinizi yarım saat emzirin. Bu işlemde kalori yakımında çok etkili.

Evinize özen gösterin! 
Biraz hamarat olmaya ne dersiniz? 30 dakika boyunca, yerlerinizi paspasla silebilirsiniz, 20 dakika boyunca evinizdeki mobilyaların yerleri ile oynayabilir ya da 15 dakika evinizi süpürebilirsiniz.

Bebeğinize yemek yedirmenin 12 yolu

Çocuklara yemek yedirme her annenin şikayetçi olduğu bir konu. Çocuklardaki iştahsızlık sorunuyla baş etme yollarını, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik anlattı.

Küçük çocuğu olan birkaç anne bir araya geldiğinde konu her seferinde dönüyor dolaşıyor çocuklara yemek yedirmenin güçlüğüne geliyor. “Saatlerce yemek vermesem umurunda olmuyor”, “Elimde tabak peşinde koşturmaktan yoruldum” yakınmaları nerede ise her anneden duyulan cümleler. Özellikle 8-9 aydan başlayıp okul çağına kadar sürebilen bu sorun doğru besin seçimi kadar çocuğa yaklaşımla da çok ilgili. Konuyla ilgili  Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik çocuklarda iştahsızlık sorunu ile baş etmenin yollarını şöyle anlattı, işte yemek yedirmenin 12 yolu...

Sabırlı olmanız lazım
1. Üst kat komşunun tariflerini denemeyin: Her çocuğun damak zevki farklı olduğu gibi fazla şekerli bulamaçlar çocuğunuzun ağız tadının da sadece buna alışık olmasına sebep olabilir.

2. İlk denemelerde sabırlı olun: Çocuklar her yeni besine ortalama 8-10 denemeden sonra alışıyor. Bu nedenle ilk denemede bir kâse dolusu havuç püresini bitirmesini beklemeyin.

3. Enerjinizi doğru besinlerde kullanın: Ispanak yedirmek için çocuğunuzla kılıç kalkan oyunu oynamak yerine, enerji ve sabrınızı; süt ve süt ürünleri, et, yumurta, balık ve tahıl gibi gelişimi için daha önemli besinlere saklayın.

4. Yedinci aydan itibaren pütürlü gıdalar yedirin: Yiyecekleri çatalla ezip, yumuşatarak yedirmeye çalışın. İlk denemelerde pütürlü yiyemeyen çocuğunuza karşı soğukkanlılığınızı koruyun.

5. Sofraya birlikte oturun: 9 aylıktan sonra çocuğunuzu tok bile olsa mutlaka sizinle birlikte sofraya oturtun.

6. 1 yaşından sonra kontrollü emzirin: Anne sütüne çok alışkın ve düşkün bebekler, bir yaşından sonra anne memesini bir nevi tiryaki gibi emiyor. Anneyi her gördüğü yerde, her canı istediğinde emmeye çalışıyor. Anne memesi emip bir şekilde doyduğu için de ekstra gıda yemek istemeyebiliyor.

7. Çocuğunuza örnek olun: Çocuğunuzun sizin yemek yeme alışkanlıklarınızı aynen taklit edeceğini unutmayın. Sebze yemeğini sevmeyen bir babanın, makarnadan maydanozları ayıklayan bir kardeşin bulunduğu bir ailede küçük bebeğin önüne koyulan her şeyi yiyip bitirmesi beklenmemeli.

8. Yemek öncesinde abur cubur yedirmeyin: Yemek öncesi verilen abur cubur atıştırmalıkların, ara öğünlerin yemek saatinde kâbusa neden olacağını unutmayın.

Ceza ve ödüle gerek yok
9. ”Yemek sofrada yenir” mesajını verin: İki lokma yedikten sonra ayağa kalkan çocuğunuzun peşinden, elinizde tabak çatalla koşuşturmayın. Onu birkaç kez uyardıktan sonra hızla sofrayı kaldırıp, yediği besinle yetinmesini sağlayın ve bir sonraki yemek saatine kadar da herhangi bir gıda almasına engel olun.

10. Israr etmeyin, ancak alternatif de yaratmayın: Çocuğunuza ‘Teklif var ısrar yok, ancak alternatif de yok’ deyin. İşin sırrı gaddar anne kavramında yatıyor. Kereviz yemeğini yemeyi reddeden çocuğa karşı doğru yaklaşım makarna pişirmek değil, bir hafta süreyle her öğünde kereviz yemeği sunmaktan geçiyor.

11. Oyun oynayarak yedirin: Çocuğunuz 1 yaşında ise belli oranda oyunla, kandırmaca ile yemek seanslarını daha çekici hale getirebilirsiniz. Ancak bunu, videoya kaydedilmiş reklam serilerinin önüne oturtularak, her reklam döngüsünde ağzını robot gibi açan bir çocuk noktasına kadar götürmeyin.

12. Ceza ya da ödül vermeyin: Yemek seanslarıyla ilişkilendirilmiş ceza ve ödül yöntemleri başlangıçta işe yarıyor gibi görünebilir, ancak “Yaşamak için yemeliyiz” algısının kurulmasına olumlu katkısı olmaz.

Bepanthol Pişik Önleyici

Anneliğe hazırlanırken öğrenilmesi gereken en önemli konu bence risk yönetimidir. Yani, sorunu ortaya çıkmadan tahmin edip ona göre önlemlerini alma becerisini geliştirebilmek… Bebekler için olası riskleri önleyebilmenin basit formülleri vardır, bunlardan biri de, hem anne için hem bebek için büyük sıkıntılar yaratan pişik sorunudur.

Bebeğin her bez değişiminde “pişik önleyici” özellikte merhem kullanmak biz anneleri bu sorunla boğuşma zahmetinden kurtaracak çok basit bir yöntemdir. Her bez değişiminde mutlaka pişik önleyici ürün kullanılmalıdır. Pediatrik Dermatoloji Uzmanı David Atherton’ un başkanlığını yaptığı uzman panelinde, ideal bir pişik ürünü için 7 İdeal özellik tanımlanmış. Bepanthol Pişik Merhemi pişik ürünü için uzmanlarca belirtilen bu ideal özelliklerin tamamını karşılamakta. Koruyucu madde içermez, parfüm içermez, antiseptik içermez, nem kapasitesini iyi durumda tutar, etkililiği ve güvenilirliği bebekler üzerinde yapılan çalışmalar ile kanıtlanmıştır, potansiyel zehirli maddeler içermez, katkı maddesi içermez.

Bepanthol Pişik Merhemi nemlendirici özelliği ile pişiğin bakımını yapar ve sonrasında cilde nefes aldıran koruyucu özelliği ile pişiği önler. İçeriği bebeğinizin pişik bakımı ve pişik oluşumunun önlenmesi için özel olarak oluşturulmuştur. Bepanthol Pişik Merhemi Provitamin B5 ve lanolin içerir. Cildi nemli, pürüzsüz ve yumuşak tutarak doğal bir bakım süreci oluşturur. Şeffaf yapısı sayesinde bebeğinizin ince ve hassas cildinin nefes almasını sağlayarak en hassas cildi bile çiş ve kaka gibi tahriş edici maddelerden ve sürtünmeden korur.

Bepanthol Pişik Merhemi, eczanelerde satılmaktadır.


Kullandığınızda göreceksiniz ki, yapışkan olmayan yapısıyla ciltten kolayca temizlenmektedir. Pişik ürünlerinde alışılagelmiş yapışkan ve zor temizlenen kıvamdan oldukça uzaktır ve ciltten kolayca silinerek temizlenebilir. Böylece anneler için büyük kolaylık sağlar.
Sizin ya da bebeğinizin cildiyle ilgili her türlü bilgiyi www.bepanthol.com.tr adresinden alabilirsiniz.

İçerik: http://birannedogdu.blogspot.com

Bir bumads advertorial içeriğidir.

21 Ekim 2013 Pazartesi

Rahat bir doğum için yapılabilecek egzersizler

Doğum öncesinde ve sırasında öğrendiğiniz solunum tekniklerini hatırlayın ve daha rahat bir doğum için onları kullanın.

Kegel egzersizleri için aşağıda sıraladığımız hareketleri deneyebilirsiniz:

İdrar yaparken idrarınızı bir anda yarıda kesin ve tutun. Bu sırada kullandığınız adale grubu, vajina ön duvarını ve idrar yollarını destekleyen gruptur. Ardından idrarınızı bırakarak bu işlemi birkaç kez daha tekrarlayın.

İki parmağınızı vajina girişine bir miktar içeri girecek şekilde yerleştirin. Bu vaziyetteyken vajinanızla parmağınızı sıkmayı deneyin.

Parmağınızı sıkıca kavrayıp bırakın. Bu işlem girim kaslarını çalıştırarak güçlendirir. Aynı zamanda klitorisin kanlanmasını artırır.

Parmağınız girimdeyken önce parmağınızı vajinanızı kullanarak dışarı itmeye çalışın, ardından sadece vajinal kaslarınızla içeri çekin.

Bu adalelerin yerini ve nasıl kullanılacaklarını öğrendikten sonra aynı işlemi yere çömelmiş vaziyette sanki vajinanın girişinde bir kalem tutmuş gibi düşünerek dizlerinizin üzerinde tekrar deneyin

Sırt üstü yatar vaziyetteyken alt karın ve kalça kaslarınızı kullanarak vajinanızın girişinde ve düz durur vaziyette olduğunu farz ettiğiniz bir kalemi, yukarı doğru kaldırırmış gibi düşünerek bu hareketi tekrar edin.

İki parmağınız vajinanın girişinde ve onları sıkıca kavramış vaziyetteyken alt karın kaslarınızı kullanarak parmağınızı klitorise yönlendirmeye çalışın.

Her maddede yazan hareketi on defa yaparak bir set oluşturun. Üç set bir seans meydana getirir.

Egzersizleri sabah ve akşam saatlerinde iki grupta yapın.

Egzersizleri uygulamadan önce doktorunuza danışın.

Kadını şüphelendiren 20 'kusurlu' hareket

Karınıza ya da sevgilinize çiçek almadan bir kez daha düşünün. Amerika’da yapılan araştırmaya göre kadın nedensiz yere çiçek getiren erkeğin kendisini aldattığını düşünüyor.

ABD’de yapılan araştırmaya göre çiçek alan kadın artık sevinmek yerine üzülüyor. Dünyaca ünlü mısır gevreği üreticisi Kellogg’s’un araştırmasına göre çiçek alan kadın erkeğin kendisini aldattığından şüpheleniyor. 2 bin kadın üzerinde yapılan araştırmada kadınlar, yatağa kahvaltı getiren, birden kendisine kibar davranmaya ve sürekli sevgisini dile getirmeye başlayan eşi ya da sevgilisi için “Acaba beni aldatıyor mu?” diye düşünüyor. Erkekler de ihanetlerini gizlemek için partnerine daha kibar davrandıklarını kabul ediyor.

İşte şüphe uyandıran 20 hareket
1- Mücevher almak
2- Yatak odasında yeni oyunlar
3- Daha duygusal davranmak
4- Çiçek almak
5- Çikolata almak
6- Daha kibar davranmak
7- Seksi iç çamaşırı almak
8- Hafta sonu tatil ayarlamak
9- Daha fazla hediye almak
10- Sorunlarına yardım etmek
11- Sık sık sevdiğini söylemek
12- Yatağa kahvaltı getirmek
13- Sürekli iltifat etmek
14- Daha fazla mesajlaşmak
15- Yemek pişirmek
16- Sık sık aramak
17- Daha çok dinlemek
18- Banyoyu hazırlamak
19- Uzaktan kumandayı vermek
20- Daha çok sarılmak

Sabit Soldan Açılan Sosyal Menü

Blogunuzun veya şahsınızın  Facebook, Twitter, Google+ ve Pinterest hesapları ile blog yazılarınızın beslemelerinin yer aldığı RSS adresinize ait sosyal medya butonlarının yer aldığı başka bir eklenti daha paylaşmak istiyorum.

 

Sabit Soldan Açılan Sosyal Menü 
Bu eklentide pek çok özellik bir arada. Bu eklenti sadece takipçi sayıınzı arttırmakla kalmayacak, aynı zamanda blogunuzu görsel açıdan da zenginleştirecek. Bu sosyal menü eklentisi floating yani yüzen olduğu için sayfa aşağı ya da yukarı kaydırılsa bile menünün pozisyonu sabit kalacaktır. Sayfada sadece sosyal kanalların isimleri gözükürken, menünün üzerine gelindiğinde animasyon efektiyle birlikte açılacak ve tıklayan kişiyi ilgili sosyal kanala yönlendirecektir.

 

Eklentinin nasıl çalıştığını görmek için aşağıdaki demo videoyu izleyebilirsiniz.

 

 

Sosyal menü eklentisini blogunzda kullanmak isterseniz aşağıdaki kodları kendinize göre düzenledikten sonra Blogger kumanda panelinden Yerleşim > Gadget Ekle > HTML/JavaScript Gadget yolunu takip ederek eklemeniz yeterli.

 

<!--Blog Hocam Sosyal Menü-->
<style type="text/css">
ul#sosyal {
    position: fixed;
    margin: 0px;
    padding: 0px;
    top: 20%;
    left: 0px;
    list-style: none;
    z-index:9999;
}
ul#sosyal li {
    width: 100px;
}
ul#sosyal li a {
    display: block;
    margin-left: -2px;
    width: 100px;
    height: 70px;   
    background-color:#fff;
    background-repeat:no-repeat;
    background-position:center center;
    border:1px solid #AFAFAF;
    -moz-border-radius:0px 10px 10px 0px;
    -webkit-border-bottom-right-radius: 10px;
    -webkit-border-top-right-radius: 10px;
    -khtml-border-bottom-right-radius: 10px;
    -khtml-border-top-right-radius: 10px;
    -moz-box-shadow: 0px 4px 3px #000;
    -webkit-box-shadow: 0px 4px 3px #000;
}
ul#sosyal .twitter a{
     background:#0F96C6 url(https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2TlbpoojZMEg46t0TkAA5KO1uspgmUhVu2vcMrdczgV3dCUIKEGfohUMma8ZFChim_50sozU1rIowt1dMKi0MfW7CnvC18t2JSNI4JnpcXSwLElDDe_Kw3Luxj8YRnhNJzS4BzRJE-qQ/s1600/Twitter.png)no-repeat;
background-position:center center;
}
ul#sosyal .googleplus a      {
    background:#D73D27 url(https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyCLmog2t-EHh-U2enPc83slsCDX5QQ2EOnXYYMUhB7o5iul66AjWuzDDWFu5eTJYUtCLJWW2xnw0fqMvgZNVpBQ26yP1uueT45OomLp5seWIN-nWeOnXP748kwKSphBrebqv-tuJX06Y/s1600/GOOGLE+PLus.png)no-repeat;
background-position:center center;
}
ul#sosyal .facebook a      {
    background:#1A4B97 url(https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyQUFQYvR60pmKaPW8LpMhvyrwx8cZsjDQrvSsalWo_JhqOhGi1cSzU-hdlWJYSt2G18nCHGIVYUq0tHd6K1vaowe7B_G_w6K_IMHXRijBbolDcJ5K1OftItdT9N_guZwJOc43OoFWjzs/s1600/Facebook.png)no-repeat;
background-position:center center;
}
ul#sosyal .rss a      {
    background:#FAAE17 url(https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvopZeyUfsG968DTWnnAUGa3q4sYN3F8RVfLYI7Xd7jYJtb5ba2zmJeXzdPf7FwGjpBW4_eyoou0UdvLiCGQ4qDLJz4Ei38RhJdIqLfufKJ-Xs26UUGIt59nwYuTdcfGK4jKdnwzljQmc/s1600/rss.png)no-repeat;
background-position:center center;
}
 
ul#sosyal .pinterest a   {
    background:#963336 url(https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd4sWd2GqFVBDjjoxzvydM4SN1eWx2OtN3qqKbyZAPjzttHfnazy2LZMWZKq3HT2GnlNgHE3fRVmsVq-FasN6T91BSe6JFa_HN6-cdmi8bEKrCPAT6P1gHYaV_0TcIpHBSdzdUa87LCZU/s1600/Pinterest.png)no-repeat;
background-position:center center;
}
</style>
 
<script src="http://ajax.googleapis.com/ajax/libs/jquery/1.9.1/jquery.min.js"></script>
 
<script type="text/javascript">
$(function () {
    $('#sosyal a').stop().animate({
        'marginLeft': '-85px'
    }, 1000);
 
    $('#sosyal > li').hover(
        function () {
            $('a', $(this)).stop().animate({
                'marginLeft': '-2px'
            }, 200);
        },
        function () {
            $('a', $(this)).stop().animate({
                'marginLeft': '-85px'
            }, 200);
        }
    );
});
</script>
<br />
<ul id="sosyal">
<li class="twitter"><a href="http://twitter.com/bloghocam" title="Twitter"></a></li>
<li class="googleplus"><a href="http://gplus.to/bloghocam" title="Google Plus"></a></li>
<li class="facebook"><a href="http://facebook.com/bloghocam" title="Facebook"></a></li>
<li class="rss"><a href="http://feeds.feedburner.com/bloghocam" title="Rss"></a></li>
<li class="pinterest"><a href="http://pinterest.com/bloghocam" title="Pinterest"></a></li>
</ul>

 

Kırmızı renkle gösterdiğim yerlerde ilgili sosyal kanallara ait Blog Hocam’ın adresleri yazıyor. Oralara endi hesap adreslerinizi yazmayın unutmayın. Onların dışında değiştirmeniz gereken başka bir yer yok.