27 Kasım 2013 Çarşamba

Sosyal Ağlarda Yaptığımız 10 Hata

Sosyal ağlar blog yazarları için trafik elde etmek, okuyucularla etkileşim kurmak ve yeni fırsatlar yaratmak için gerçekten eşsiz platformlar. Peki sayısız fayda sağlayabileceğimiz sosyal ağlara yeteri kadar özen gösteriyor musunuz? Ne kadar etkili kullanıyorsunuz? Ben bu konuda özeleştirimi yaptım ve ne kadar çok eksiğim olduğunu gördüm. Benim ve çevremdeki blog yazarlarının sosyal ağlarda yağtıkları hataları bu yazıda paylaşmak istiyorum. Belki bu yazı sayesinde hem ben, hem de benim gbi sosyal ağ hesaplarına gerekli özeni göstermeyen blog yazarları harekete geçeriz.

Sosyal Ağlarda Yaptığımız 10 Hata

Hata #1 Profil Tasarımını Özelleştirmemek

Facebook, Twitter başta olmak üzere çoğu sosyal medya platformu profli sayfanızı özelleştirmek için size farklı seçenekler sunar. Bu özelliklerden faydalanarak blogunuza özgü bir profil sayfa tasarımı yapmamak, sizi sıradanlaştıracak ve markalaşmanızı önleyecek önemli hataladan biridir.

Hata #2 Güncellemelere Ayak Uydurmamak

Sosyal medya platformu kendilerini çok sık güncelleyen platformlar. Sürekli yeni özellik ekliyorlar. Bunları takip etmeyerek hesaplarınızı ve profil sayfalarınızı güncellememek benim de yaptığım önemli bir hata.

Hata #3 Sadece Kendi Reklamını Yapmak

Bazı blogların sosyal medya hesaplarında sadece kendi yazılarının linkini paylaşmak gibi bir hata yaptığını sık görüyorum. Sosyal medya hesabınızı takip edenlere biraz daha değer vermeli onların işine yarayacak farklı sitelerden linkler ve bilgiler paylaşmalısınız.

Hata #4 Aşırı Paylaşım Yapmak

Günün belli saatlerinde online olma fırsatı bulan bazı bloggerlar tüm paylaşımları o saatte arka arkaya yapınca ekran bir anda sadece o kişinin iletileriyle doluyor. Oldukça sinir bozucu bir durum değil mi? Sırf bu yüzden takibi kestiğim çok hesap var. Sosyal medya iletilerini planlayabileceğiniz ücretsiz araçlar varken bu hatayı yapmamak gerek.

Hata #5 Pasif Kalmak

Bir üstte bahsettiğim hatanınn tam tersini yapmak da başka bir hata diyebiliriz :) Uzun süre güncellenmemiş bir sosyal medya profilinin takipçi sayısı hızla düşecektir. Blogunuzun sosyal medya profili ne bir spam çiftliği gibi gözüksün, ne de bir hayalet kasaba gibi.

Hata #6 Çarpraz Paylaşım Yapmamak

Bir sosyal medya pletformunda yaptığınız paylaşımın duyurunu diğer platformlarındaki hesaplarınızda da yaprak hem o paylaşımın etkisini arttırabilir, hem de diğer sosyal medya hesaplarınızdaki takpiçi sayınızı arttırabilirsiniz. Örneğin benim Pinterest sayfa takipçim çok az ve orada yaptığım paylaşımlardan kimsenin haberi olmuyor. Bu yüzden “Pinterest’te şunu paylaştım” şeklinde iletileri diğer hesaplarımda gönderebiliriim.

Hata #7 Niteliğe Değil Niceliğe Odaklanmak

Sosyal medyada takipçi satın alma ve #takipedenitakipederim gibi saçma trendler var. Halbuki blogunuzun konusuyla alakasız 10.000 takipçiniz olacağına, blogunuzun konusuyla ilglinen 1000 takipçiniz olması çok daha iyidir.

Hata #8 Yeni Platormlara Önyargılı Olmak

Yeni bir sosyal piyasaya çıktığında önyargılı olup blogunuz için hesap açmamak ileride pişman olmanıza yol açabilir. Platform gelişip büyüdüğünde blogunuza ait kulancı adının alındığını görebilir ve hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz.

Hata #9 Takipçilerle Etkileşime Geçmemek

Sosyal medyayı sadece bir reklam aracı olara kullanmak çok yanlış olur. Bu mecralar okuyucularınızla iletişim kurduğunuz, fikir alışveriş yaptığınız, etkileşime geçtiğiniz önemli mecralardır. Okuyucularla etkileşim kurarak hem online itibarınızı hem de takipçilerin sadakatini artttırabilirsiniz.  

Hata #10 Negatif Yorumları Silmek

Her düşünceye ve fikre açık olmalıyız. Eleştiri ve farklı görüş içeren yorumları silmek yerine makul bir şekilde cevap vermek veya tamamen görmezden gelmek daha iyi iolur sanırım. Takipçileriniz ne kadar olgun ve objektif olduğunuzu anlamalı.


Size Bir sorum Var

Blog Hocam için açmış olduğum Facebook, Twitter, Google+ ve Pinterest hesapları var. Yukarıda yazmış olduğum hataların bir kısmını yapsam da elimden geldiğince takipçilere değerli bir şeyler sunmaya çalışıyorum. Bu hesaplardan hangilerini takip ediyorsunuz bilmiyorum ama görmüş olduğunuz eksikler ve hatalar neler? Ya da görmek istedikleriniz?

26 Kasım 2013 Salı

Aşkınızı Şansa Bırakmamak için Bayer'den Tavsiyeler

bayer

askisansabirakma.com web sitesi ve i-phone/ipad aplikasyonu; kadın ve erkeklere mutlu bir ilişki için rehberlik ediyor.

Sunduğu yenilikçi çözümlerle alanında lider olan Bayer Kadın Sağlığı Bölümü, cinsel sağlık ve doğum kontrol yöntemi konusuna dikkat çekmek ve gerek kadınları gerekse erkekleri bilgilendirmek amacıyla; askisansabirakma platformunu kurdu. Web sitesi ve i-phone/ipad uygulaması ile kullanıcılara ulaşan platform; yakın zamanda android uygulamasını da kullanıcıların tercihine sunacak.

askisansabirakma.com; kadınların bir ay içinde oluşan hormonal değişimleri konusunda hem kadın hem de erkekleri bilgilendirmenin ve bu konuda tavsiyeler vermenin yanı sıra; karşı cins hakkında yüz yüze sormaya çekinilen soruları yöneltebileceğiniz bir forum da sunuyor. Aynı zamanda Aşkı Şansa Bırakma uygulamasını Iphone ve Ipad’inize yükleyerek istediğiniz her yerde ve her zaman erişim sağlayabiliyorsunuz.

Aşkı Şansa Bırakma iphone/ipad uygulamasında yer alan periyod takibi bölümü, bir ay içindeki hormonal değişimleri ve bunların etkileri konusunda daha fazla bilgi edinmek ve bu konuda gerekli önlemleri almak isteyen kadınlar için ideal bir çözüm sunuyor. Bunun için, adetinizin ilk günü, süresi gibi bilgilerinizi bir kere girmeniz yeterli. Periyod takibi, sizin hormonlarınızdaki değişimlere göre bu süreçte size yol gösteriyor. Hatta dilerseniz partnerinizi bu konuda önceden uyarabiliyorsunuz. Uygulamanın erkek kullanıcıları ise; partnerleri için aynı bilgileri girerek; adet öncesi sendrom, doğurganlığın yüksek seviyede olduğu, cinsel isteğin arttığı günler gibi konularda uyarılabiliyorlar.

Aşkı Şansa Bırakma, “acaba bugün doğum kontrol hapımı almış mıydım?” sorusunu tamamen ortadan kaldırıyor. Tek yapmanız gereken; hap kullanımınızı günlük olarak işaretlemeniz. Bırakın, uygulama sizin için takip etsin ve size hatırlatma yapsın. Üstelik bu uyarıları, dışarıdan anlaşılmayacak şekilde özel şifrelerle yapıyor.

Karşı cins ne düşünüyor?

Herkesin aklında karşı cinsle ilgili cevaplayamadığı ve sormaya çekindiği sorular vardır. Bayer Kadın Sağlığı bu düşünceden yola çıkarak Aşkı Şansa Bırakma kullanıcıları için bir forum oluşturdu. Karşı cinsle ilgili merak ettiğiniz ve yanıt aradığınız soruları sorunduğunuzda, karşı cinsten gerçek kişiler sizin için yanıtlıyor.

Aşkınızı Şansa Bırakmamak için Özel Tavsiyeler

askisansabirakma, kadın ve erkeklere doğum kontrol yöntemleri ve cinsel sağlık konusunda doğru ve bilgilendirici bir kaynak olma niteliği taşıyor. Modern doğum kontrol yöntemleri hakkında detaylı bilgi alabileceğiniz uygulama aynı zamanda, sağlıklı bir cinsel ilişki için hayatınızı kolaylaştıracak ipuçları sunuyor.
Uygulamaya erişmek için hemen www.askisansabirakma.com adresine girebilir veya App Store’dan telefonunuz veya tabletinize indirebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

21 Kasım 2013 Perşembe

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.


Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.

Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.



"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için;

http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=1G2WYKJI4QN

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.

hurriyet benimHürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.  
 
Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.



"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için;

http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=S4QFUTKMHYJ

Bir boomads advertorial içeriğidir.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Google’ın Başarısından Feyz Alabilmek

Dünyanın hemen her ülkesinde en çok ziyaret edilen site olan Google, bir arama motorundan çok daha fazlası. 1998 yılında Stanford Üniversitesi’nde tanışan Larry Page ve Sergey Brin kurduğu şirket, 15 yıl gibi kısa sayılabilecek gibi bir sürede olağanüstü işler başararak dünyanın en büyük şirketlerinden biri haline geldi.

Geçen 15 yıllık süreci inceleyip Google’ın davranışlarını ve hamlelerini analiz ettiğimizde, başarısını destekleyen bazı sırlara ulaşmamız çok zor değil. Google’ın bu sırları elbette blogumuzu bir dünya şirketi yapmayacak ama daha iyi  bir blog olma yolunda önemli adımlar atmamızı sağlayacaktır diye düşünüyorum. Google’ın da bloglarımızın da internet kullanıcısına hitap ettiğini unutmayalım. 

Google’ın Başarısından Feyz Alabilmek

Kullanıcı Odaklı Olmak 

Google’ın en temel ilkesi her zaman kullanıcıya en iyi hizmeti vermek oldu. Gerek arama motorunda, gerek Gmail, Chrome, Blogger gibi diğer ürünlerinde önceleği hep kullanıcının memnuniyeti olmuştur. Bildiğiniz gibi Gogle ana sayfasının en büyük özelliği basit ve hızlı olması. Google aramalarında yer alan reklamlar bile aranan kelimeyle ilgilidir. Bizler de Google’ın bu ilkesinden feyz alarak kullanıcı dostu bloglar oluşturmaya özen göstermeli, ziyaretçiyi rahatsız edecek içerik ve öğeleri blogumuzda kullanmamalıyız. Blogumuzun tasarımını yenilerken, reklam alırken, içerik oluştururken, kısacası blog yazarlığının her aşamasında kullanıcıların penceresinden bakabilmeliyiz.


Belli Bir Alanda Uzmanlaşmak

Hepimiz  biliyoruz ki arama dendiğinde akla Google gelir. Ne zaman bir araştırma yapacak olsak ya da bir sorunun cevabını öğrenmek istesek onu arayacaımız yer Google’dır. Çünkü Google geliştirdiği teknolojiler, algoritmalar ve çalışmalar sonucunda arama konusunda uzmanlaşmıştır. Biz de blog yazarken tek bir konuya odaklanırsanız daha kolay başarıya ulaşabilir ve okuyucu kitlesi oluşturabiliriz. Uzmanlaştığımız konuda yeni ve yaratıcı fikirler geliştirerek bunları okuyucuya sunmak, bunlar sayesinde o konuda otorite sahibi bir blog oluşturmak Google’ın başarısından çıkaracağımız önemli derslerden biri.


Daha İyi Olmaya Çalışmak

Yukarıda da bahsettiğim gibi Google kullanıcılarını en iyi hizmeti vermek için sürekli güncellemeler yapıyor, algoritmalar geliştiriyor, farklı teknoloiler deniyor. Mevcutla yetinmeyip her zaman bir adım daha iyisini yapmaya çalışıyorlar. Peki ya biz blog yazarları? Daha iyi bir blog olabilmek için ne kadar çaba sarf ediyoruz? Hem okuyucuya daha iyi bir blog deneymi yaşatmak, hem de blog yazmaktan aldığımız keyfi arttırmak için blogumuza ne gibi iyileştirmeler ve yenilikler yapabileceğimiz üzerinde daha fazla durmalıyız.


Para Kazanırken Başka Şeyleri Kaybetmemek

Google’ın AdWords ürünü sayesinde yüzbinlerce reklam veren Google arama sonuçları sayfalarına ve AdSense kayıtlı yayıncıların web sitelerinde reklam gösterebiliyor. Google’ın temel geliri de bu reklamlar. Fakat Google reklam yayınlayarak para kazanırken bile kullanıcıyı rahatsız etmemeyi birinci ilke olarak benimsemiş. Google reklamları sadece o reklamla ilgili aramalarda veya web sayfalarında gözükür. Bu sayede hem reklam veren hedef kullanıcıya ulaşmış olur, hem de kullanıcı ilgisini çeken reklam sayesinde istediği ürün veya hizmete ulaşablir. Biz de blogumuza reklam alırken okuyucunun tepksini öngörmeliyiz ve reklamları ona göre seçmeliyiz. Biraz daha fazla kazanmak uğruna okuyucu kaybetmek bence ahmaklık olur.

Daha pek çok başarılı şirket ve girişimden kendimize dersler çıkarabiliriz. Başkalarının başarılarından feyz almak önemlidir ve güzeldir ama yaptığımız hatalardan da ders almayı unutmamalıyız öyle değil mi?

 

Şimdi isterseniz Google’ın gittiği yoldan gitmek adına kendimize bir kontrol listesi oluşturalım.


Sade ve hızlı yüklenen bir tema kullan.
Bloguna arama kutusu, arşiv sayfası ve iletişim formu ekle
Okuyucu yorumlarını ve tavsiyelerini önemse
Okuyucunun ilgisini çekecek konularda yaz
Yazılarını medya öğeleriyle zenginleştir
Reklam alırken seçici davran
Reklam yapmak uğruna itibarını zedeleme

Sizce Google’ın bu müthiş başarısından ne gibi çıkarımlar yapabiliriz?

17 Kasım 2013 Pazar

Böbrek Yetmezliğine Yol Açan 7 Neden!

Kronik böbrek hastalığı dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir sağlık sorunu. Çünkü tedavi edilmezse böbrek yetmezliği gibi yaşamı tehdit eden çok ciddi bir tabloya dönüşebiliyor! Böbrek yetmezliğine ise en sık başta yüksek tansiyon, diyabet ve obezite olmak üzere 7 faktör neden oluyor! 

Türk Nefroloji Derneği verilerine göre; ülkemizde diyaliz uygulanan veya böbrek nakli yapılmış yaklaşık 70 bin hasta bulunuyor. Bu sayının, gelişmiş birçok ülkenin neredeyse 2 katı olan yıllık yüzde 10 artış oranı ile 2015 yılında 100 bini aşacağı tahmin ediliyor. Yine Türk Nefroloji Derneği tarafından 23 ilde 10.750 erişkinin katılımı ile yapılan ve 2009 yılında sonuçlanan CREDIT çalışması, Türkiye'de erişkinlerin yüzde 15.7'sinde çeşitli evrelerde kronik böbrek hastalığı varlığını ortaya koydu. Bu oran, ülkemizde yaklaşık 7.5 milyon kronik böbrek hastası bulunduğuna, yani her 6–7 erişkinden birinin böbrek hastası olduğuna ve sorunun boyutunun tahmin edilenin çok üzerinde olduğuna dikkat çekiyor.

İşte bu noktada hemen herkesin aklına şu soru takılıyor: Böbrek yetmezliğine hangi faktörler yol açıyor? En önemlisi de bu hastalığın erken tanısı için hangi sıklıkta hangi testi yaptırmalı? International Hospital’den Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Ülkem Yakupoğlu, en çok merak edilen bu soruları yanıtladı...

Böbrek Yetmezliğine Neler Yol Açabiliyor?

1- Yüksek tansiyon: Yüksek tansiyon böbrek içindeki incecik damarlarda yapısal bozukluğa ve tıkanıklığa neden oluyor. Bunun sonucunda da böbrek yetmezliği gelişebiliyor. Ancak koldan ölçülen tansiyon bazen normal değerlerde çıkarak kişiyi yanıltabiliyor. Bunun aksine idrardaki protein kaçağı bunu net olarak gösterebiliyor. İdrarda protein oranını gösteren test Türkiye'nin her yerinde yapılabiliyor.

2- Diyabet: Tip 2 diyabet de, tıpkı kan basıncı yüksekliğinde olduğu gibi böbrek içindeki incecik damarlarda yapısal bozukluğa ve tıkanıklığı yol açarak böbrek yetmezliğine neden olabiliyor. Özellikle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son dönem böbrek yetmezliğinin en sık nedeni olan diyabet hastalığı görülme oranının 2002'de yüzde 7.2 iken, günümüzde yüzde 12'nin üzerine çıkmış olması endişe verici bir durum olarak görülüyor.

3- Fazla kilolu olmak: Fazla kilolu olmak böbreğin içinde yer alan kılcal damarlardaki basıncı artırarak idrarda protein kaçağına yol açıyor.

4- 60 yaşın üzerinde olmak: Yaş ilerledikçe vücuttaki tüm damarlar yaşlanıyor. Doğal olarak kılcal damarlardan çok zengin olan böbrekler de bu süreçten çok etkileniyor. Damar sertliği arttıkça, böbreklerin süzme işlevi de yavaşlıyor.

5- Tek böbrekli doğmak: Tek böbrekli kişiler dikkat ettikleri zaman ömürlerinin sonuna kadar sağlıklı yaşayabilirler. Ancak susuz kalmamaya, aşırı tuz ve bilinçsiz ilaç tüketmemeye daha çok dikkat etmeliler.

6- Sigara alışkanlığı: Sigara böbrek içindeki kılcal damarlardaki dolaşımı yavaşlatıyor ve oksijen miktarını azaltıyor. Bir başka deyişle yüksek kan basıncına benzer şekilde damarlar üzerinde olumsuz etki yaratarak böbrek yetmezliği riskini artırıyor.

7- Genetik geçiş: Böbrek hastalıkları genetik geçişli de olabiliyor. Böbreklerde kist oluşumu, idrar kanallarında tıkanıklık, geri kaçak veya böbrek boyutlarının küçük oluşu gibi yapısal değişiklikler ailenin birçok bireyinde gözlenebiliyor. Tekrarlayan böbrek taşları da yine kalıtsal özellik gösterebiliyor.

Diğer Risk Faktörleri

• Böbrek taşı,
• Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları,
• Sık ağrı kesici kullanımı,
• Bağ  dokusu hastalıkları.

Erken Evrede Diyalize ve Nakle Gerek Kalmıyor

Aslında böbrek yetmezliğine yol açan faktör düzeltilebilir bir aşamadaysa vücutta bir sorun yaratmadan geri dönebiliyor. Bunun nedeni ise böbreklerin çok idareli organlar olmaları. Böbreklerin süzme kapasiteleri yüzde 60'ın altına düştüğünden itibaren kronik böbrek hastalığı olarak kabul ediliyor. Bu organların tamamen iflas etmeleri için süzme kapasitelerinin yüzde 15 ve altına düşmüş olması gerekiyor. Yüzde 15-60 arasında ise geniş bir dönem var.  Hasta bu dönemde düzenli bir nefroloji takibi içinde olursa diyaliz ve organ nakline nakle gerek kalmama şansı yüksek oluyor.

Testler Ne Zaman Yapılmalı?

• Böbrek yetmezliğinin ileri aşamalara gelmeden yakalanması büyük önem taşıyor. Bu nedenle 60 yaşın üzerindeki kişilerin bilinen bir hastalıkları olmasa bile böbreklerini kontrol ettirmeleri çok büyük bir önem taşıyor.
• Tansiyonu 40 yaş altında başlaması halinde nefroloji uzmanına mutlaka muayene olmak gerekiyor, çünkü genç yaşlarda ortaya çıkan tansiyon genellikle böbrek kökenli oluyor.
• Yüksek risk grubundaki kişilere yapılacak olan tarama testleriyle hastalık erken evrede saptanıyor ve bu sayede ilerlemesi önlenebiliyor. Özellikle 40 yaşından itibaren yılda bir kez idrar ve kan tahlili yaptırmak yararlı oluyor.

Mevsimler Bizi Nasıl Etkiliyor?

Mevsimsel değişikliklerin insan vücudu üzerinde fiziksel etkileri olduğu gibi psikolojik etkileri de ciddi boyutlarda hissediliyor... İklimlere bağlı olarak gelişen ve sonbahar-kış döneminde görülen depresyonun, yaygın ve gerçek bir hastalık olduğu belirtiliyor.

Değişim Terapi ve Danışmanlık Merkezi’nden Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, “bu klinik hal genellikle kış  aylarında başlayıp ilkbaharın gelişine kadar en şiddetli seviyesine ulaşıyor. Fakat “kış depresyonu” tanısının konulabilmesi için depresyon belirtilerinin en az iki yıl üst üste kış mevsiminde başka sebebe bağlı olmadan çıkması gerekiyor” şeklinde ifade ediyor.
“Kış Depresyonu” Belirtileri

Mevsimin dönmesine bağlı olarak, günlerin kısalması ve  gün ışığının kendini daha az gösterdiği bu dönemlerde, bazı insanlarda hüzünlü ve melankolik bir ruh hali ortaya çıkıyor. Havaların erken kararması, soğuk hava etkisi ve dış mekan aktivitelerinin azalmasıyla kişi kendi iç dünyasına çekiliyor. Sürekli karamsarlık, enerji yokluğu, durgunluk, aşırı yorgunluk hissi, mutsuzluk, ümitsizlik, isteksizlik, baş ağrısı, ağlama isteği görülürken, kendine dikkat etmeme, kişisel temizliğine önem vermeme, dağınıklık, uykusuzluk ya da tam aksine aşırı uyku, iştah değişiklikleri, şekerli ve nişastalı besinlere düşkünlük artar. Özellikle iştahta artış gözlemlenebilir. Okula ya da işe gitmeme isteği, konsantrasyon eksikliği ve performans düşüklüğü, fiziksel hareketlerde azalma ve tembellik kış depresyonunun diğer belirtileri arasında yer alıyor.

Kaygı ve Panik Atak Ortaya Çıkabilir

Kış depresyonuna giren bireylerde aşırı kaygılı ruh hali ve panik atak krizleri ortaya çıkabilir. Bu nöbet kişiye öylesine yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaşatır ki, kötü bir şey olacağı veya sonunun geldiğini, öleceğini hisseder. Bu korku fırtınasını yaşayan insan, doğal olarak o ortamdan ve durumdan kaçma, uzaklaşma davranışı gösterir. 
Psikolojik değişikliler, sosyal yaşamdan uzaklaşma, aile hayatından uzaklaşma içe kapanma ve aile bireyleri ile tartışmalara girme gibi durumlar ortaya çıkabilir. Depresyon durumu aile, iş ve akademik hayatı ciddi derecede etkilemeye başlamışsa, artık bir uzmana görünme vakti gelmiştir.

Tedavide Ne Yapmalı?

Güneşe duyulan özlemle ortaya çıkan kış depresyonundan kurtulmak için en etkili yöntem doğal güneş ışığıdır. Bu nedenle fırsat buldukça boş zamanlarınızda ya da hafta sonları açık havada zaman geçirebilirsiniz. Sabahları yapacağınız yarım saatlik yürüyüşler hem fiziksel açıdan hem de psikolojik olarak sizi rahatlatacaktır. 
Evinizin ve ofisinizinin mümkün olduğunca bol güneş ışığı girmesini sağlayın, perdelerinizi gün içinde açık bırakabilirsiniz. Odalarınızı zaman zaman havalandırmanız daha ferah bir ortamda olmanızı ve temiz oksijen almanızı sağlar. 
Haftada 3-4 gün egzersiz yapın. Böylelikle hem kendinizi daha dinç hissedecek, hem de gece daha rahat uykuya dalacaksınız. Egzersiz alışkanlığı endişeyi azaltır, zihninizi açar ve kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olur. Eğer sürekli oturmak zorunda olduğunuz bir işte çalışıyorsanız molalarınızda dolaşmaya ve hareket etmeye çalışın. 
Kendinizle baş başa kaldığınız zamanlarda sıkılıp farklı düşüncelere dalabilirsiniz. Bu nedenle sosyal aktivitelerinizi ihmal etmeyin, kışın tatile gidebilirsiniz. Arkadaşlarınızla bir araya gelerek hoş vakitler geçirebilirsiniz. Sinemaya gidebilir ya da evde olduğunuz zamanlarda özellikle komedi dizileri ve filmleri izleyebilirsiniz.

Bunlara Dikkat Edin

- Sağlıksız besinlerden ve hazır yemeklerden uzak durun. Her gün meyve ve sebze yiyin. Kafein ve alkol tüketiminize dikkat edin. Öğünlerinizde salata olmasına özen gösterin. 
- Su tüketiminizden emin olun. Kışın su içmek zor olsa da günde en az 1,5-2 litre su içmeye çalışın. Protein bağışıklık sisteminin en güçlü kaynaklarından birisidir protein içerikli gıdaları ihmal etmeyin. 
- Şeker tüketiminize ve şekerli gıdalara dikkat edin. Kontrolsüzce yiyeceğiniz şekerli gıdalar kilo almanıza neden olarak depresyon sürecinizi tetikleyebilir. Şeker ve kafein etkileri geçtikten sonra da kendinizi daha yorgun hissedebilirsiniz. Özellikle şeker, insülin seviyeniz ani değişiklik göstermesine neden olur. 
- Sorunlarınızla başa çıkamadığınız durumlarda bir uzmandan destek almayı unutmayın.

Cinsellik Yaşında Tehlikeli Düşüş!

Halen kesin tedavisi olmayan AIDS, ağırlıklı olarak cinsel yolla bulaşıyor. Resmi kayıtlara göre Türkiye'de 4 binin üzerinde kişiyi etkileyen bu hastalık, özellikle gençleri ve kadınları tehdit ediyor.

İnsan Bağışık Yetmezliği Virüsü (HIV), tanısının ilk kez konulduğu 1 Aralık 1981 yılından bu yana geçen 30 senede, dünya üzerinde 33 milyon insanda görüldü. Halen kesin tedavisi olmayan AIDS'ten etkilenen Türkiye'de kayıtlı hasta sayısı ise 4 bin 826.

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Dr. Cem Keçe, çoğunlukla cinsel yollardan bulaşan bu öldürücü hastalığın uzun vadeli etkilerini bertaraf etmeye yönelik halen tüm dünyada etkili ve organize bir strateji belirlenmemiş olduğuna dikkat çekti. Dr. Keçe şunları kaydetti:

"Tüm dünya için giderek önemli bir tehlikeye dönüşen AIDS, sadece bir hafta değil, devamlı ciddiye alınması gereken bir konudur. Çünkü AIDS hastalığının önlenebilmesi için yılda 10 milyar dolar harcanıyor. Bu rakam hastalığın yayılmasını önlemede ve bilgilendirmede kullanılsa hem insan sağlığı ve nesli korunmuş olacak hem de daha az maddi kaynak ayrılmış olacaktır."

"Cinsel İlişki Yaşı Düşüyor"

AIDS'in özellikle kadınları ve gençleri tehdit ettiğine dikkat çeken Dr. Keçe, CİSED tarafından 15-25 yaş arası bir 480 genç üzerinde yapılan araştırmalardan çıkan tehlikeli gerçeği açıkladı:

"'Cinsel yönden aktif misiniz?' sorusuna ankete katılan her 100 gençten 16′sı 'evet' yanıtını verdi. Cinselliğin yaşanma yaşının tüm dünyada olduğu gibi 18 yaşın altına Türkiye'de de düşmesi, başta AIDS olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıkların daha hızlı yayılmasına yol açmaktadır. Bu nedenle CİSED olarak, cinsel eğitimin kademeli olarak anaokulundan itibaren biyolojik değişiklikler ortaya çıkmadan verilmeye başlanmasını tavsiye ediyoruz."

Korunmanın En Etkili Yolu; Prezervatif

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmanın en etkin yolunun prezervatif kullanmak olduğunu vurgulayan Dr. Cem Keçe, şu açıklamalarda bulundu:

"Ayrıca her türlü enjeksiyon için yeni bir enjektör kullanılması ve asla enjektör paylaşılmaması da önemlidir. 'Düzenli bir doğum kontrol yöntemi kullanıyor musunuz?" sorusuna gençlerimizin yüzde 75′i 'hayır' yanıtı vermiştir. Bu tablo çok vahimdir.

'Neden düzenli bir doğum kontrol yöntemi kullanmıyorsunuz?' sorusuna ise gençlerimizin yüzde 35′i 'Gerek duymuyorum', yüzde 30′u 'Düzenli ve sık cinsel ilişki kurmuyorum', yüzde 15′i 'Gebe kalacağımı düşünmüyorum', yüzde 14′ü 'Partnerimin gebe kalacağını düşünmüyorum', yüzde 5′i 'Doğum kontrolüne inanmıyorum' ve yüzde 1′i de 'İnançlarıma aykırı' yanıtlarını verdi.

Cinsel sağlık ve cinsel eğitim, hayatımız boyunca öğrendiğimiz ve önemsenmesi gereken önemli bir süreç olmasına karşın, üniversitelerimizin Tıp Fakültelerince, Psikolojik Danışma ve Rehberlik vb. cinsel sağlık konusuyla ilgili eğitim veren diğer fakültelerince, Sağlık Bakanlığımızca, ailelerimizce, öğretmenlerimizce ve diğer eğitimcilerimizce üzerinde yeterince durulan bir konu maalesef olamamıştır. Tüm yetkililere bir kez daha sesleniyoruz: Cinsel eğitim şart."

Günümüzde kadınları en tatmin eden şey nedir?

Avrupa'da yapılan bir araştırmaya göre 'formda kalmak' ve 'arkadaşları ile keyifli vakit geçirmek' kadınları en fazla mutlu eden sebeplerin başında yer alıyor.

Reebok Memnuniyet Anketi, 10 Avrupalı kadından 7’sinin en çok kendilerini ‘sağlıklı’ hissettiklerinde mutlu olduklarını göstermektedir.
Ankete katılan kadınların %83’ü fit olmanın onları hayatlarından daha fazla memnun kalmalarını sağlayacağına inanıyor.
Hollywood yıldızı Eva Mendes ve süper model Helena Christensen hayattaki kişisel mutluluklarını Reebok Memnuniyet Kampanyası için paylaştılar.

Günümüzün yoğun ve telaşlı yaşam şartlarının aksine, Reebok yaptığı yeni bir anketle, Avrupalı kadınlar arasında memnuniyet düzeyinin şaşırtıcı derecede yüksek olduğunu tespit etti. Hayatta küçük detaylar gibi görünen, arkadaşlarla keyifli vakit geçirmek %74 oranında memnuniyet getirirken temiz çarşaflı bir yatakta uyumak ise %65 oranında tatmin sağlıyor!

Bugün yayınlanan Reebok Memnuniyet Anketi, iyi bir cinsel yaşamın, bireyin kendini sağlıklı hissetmesinin ve fit olmanın kadınların kalbinde yatan ve onları en çok tatmin eden sebepler olduğunu ortaya çıkarttı.

Reebok Memnuniyet kampanyasını destekleyenler arasında, aynı zamanda EasyTone’un yüzleri olan ünlü aktrist Eva Mendes ve dünyaca ünlü süper model Helena Christensen de var. İki ünlü güzel, kampanya kapsamında ünlü fotoğrafçı Rankin’in çektiği resimler ve kısa filmler ile de tüm süreçte yer alıyorlar.

Avrupalı kadınların memnuniyet seviyelerini ve bu seviyeyi etkileyen faktörleri inceleyen Reebok Memnuniyet Anketi’ne iki haftalık bir süre içinde çeşitli Avrupa ülkelerinden 3,000’i aşkın kadın katıldı.

Anket sonuçlarına göre, kadınların pahalı mücevherler almak ve bir dizi ünlü partiye gitmekten çok; müzik dinlemek, temiz bir eve sahip olmak, çiçek almak, düşünmeden para harcamak gibi basit zevklerden daha fazla tatmin sağladıklarını gösterdi.

Dış görünüş ile ilgili sorularda ise, kadınların %66’sının fit bir vücudun önemli olduğu düşüncesinde birleştiklerini ortaya koyuyor. Araştırmaya katılan kadınların çoğu, büyük kalçalar yerine küçük kalçayı tercih ettiklerini, hatta büyük göğüslere sahip olmaktansa düz bir karın istediklerini söylüyor. Bu ankete göre yürüyüş yapmak; yüzme, koşma hatta dans sınıflarında fit olmaya çalışmaktan daha çok ilgi görüyor.

Eva Mendes için antrenman yapmak ve iyi görünmek memnuniyet kavramları listesinde en üst sırada yerini alıyor.  Egzersiz yaparak vücut şeklini korumuş olmanın verdiği tatmini bize anlatan Eva Mendes, vücudunu ve zihnini sağlıklı tutmanın ve fit olduğunu bilmenin harika bir duygu olduğunu da sözlerine ekliyor. Lanse edildiği ilk günden beri severek giydiği Reebok EasyTone’larının da bu memnuniyete katkı sağladığını paylaşıyor.

Helena Christensen ise kişisel tatminini hayattaki küçük zevklerde arayanlardan… Oğluyla vakit geçirmek, ona matematik ödevlerinde yardım etmek, kitap okumak, seyahat etmek, fotoğraf çekmek, antika biriktirmek, okyanus üzerinde gün doğumunu izlemek ve tabi ki yemek yemek onu memnun eden şeylerden bazıları. Helena, sevdiği yemeklerle, kıskanılacak bir vücuda sahip olmak için yaptığı antrenmanlar arasında denge sağlayarak bu tatmini yarattığını sözlerine ekliyor.

İşi gereği çok seyahat eden Helena, ailesi ve arkadaşlarıyla vakit geçirmenin onun için çok önemli olduğunu söylüyor. Reebok Memnuniyet Anketine katılan kadınların %64’ü de Helena Christensen ile aynı fikirde birleşiyor ve aileleri ile vakit geçirdikleri zamanlar kendilerini daha mutlu hissettiklerini söylüyorlar.

EasyTone kullanan kadınlardan, ayakkabılarını ne kadar sevdikleri ile ilgili çoğunlukla olumlu geri dönüşler aldıklarını söyleyen Reebok Women Fitness Manager Martina Jahrbacher, düzenli bir fitness programı ile birlikte kullanıldığı zaman EasyTone ürünlerinin kadınlara her anlamda ekstra fayda sağladığını belirtiyor. Günlük yürüyüş aktivitelerinde bile şık ve kadınsı görünmelerini sağlayan moda renkler ile tasarlanmış ürünler kadınlara kendilerini güzel hissetmelerini sağlamanın yanında fit bir görünüm kazandırarak ekstra güven veriyor.

İyi bir seks için bilmeniz gereken 10 adım!

İlk zamanlar aranızdaki çekim gücü, merak ve heyecan harikaydı sonraları bir şeyler oldu ve eskisi kadar iştahlı sevişmiyorsunuz. İlk günlerinize dönebilmeniz için bunları okuyun.

Dokunun!
Birbirinize dokunmanın çok doğru yolları vardır. Öpüşme sırasında genellikle saçlarını okşamayı, boynunu ve omuzlarını okşayın. Yüzüne dokunun. Birbirinize dokunmak için yeni yollar deneyin.

Reiki noktası!
Omurganın dibinde, küçük bir oyuk bir kemik plakası vardır. Bu oyuğa masaj yaparak eşinizin cinsel enerjisini açabilirsiniz.

Eğlenin
Öpüşürken ya da birbirinize kur yaparken gülün. Seks ciddi bir mesele değildir ve kahkaha büyük bir afrodizyaktır.

Kamasutra kitabı alın
Bu sadece yeni pozisyonlar denemek anlamına gelmez. Kamasutra'nın amaçları arasında kadın, erkek, çiftler arası denge, yaşamı sevdirmeyi amaçlayan düşünceler olmaktadır.

Sıcak olsun
Ortamı çok sıcak yapın. Klimaları açın... Uzmanlara göre sıcak ortamlarda aşk daha fazla nüksediyor. Bu yüzden insanlar yazın daha çok aşık oluyorlar. Buharlı bir duş veya jakuzide ön sevişmenin tadını çıkarın.

Konuşun
Seks sırasında aklınıza ne geliyorsa hepsini söyleyin. İster çirkinleşin ister duygusal olun. Uzun ilişkilerde görsellikten daha çok romantik iletişim çiftlere yardımcı oluyor.

Vücudunuza aşık olsun
egzersiz bir seçenek değil zorunluluktur. Size lastik bebek gibi olun demiyoruz. Ancak egzersiz fazla ağırlığınızı azaltmak için iyidir. Ayrıca egzersiz yapmak vücudunuzun testosteron düzeyini arttırır.

Kendinizi şımartın
Bir günü kendi güzelliğiniz için ayırın. Manşkür ve pedikür yaptırın. Bir saatlik vücut, yüz ve baş masajına girin. Kendinize mumlar alın ve küvetinizi doldurun.

Fantezi yapın.
Seks hakkında düşünün. Erotik düşünceler libido artırmak için birebirdir.

14 Kasım 2013 Perşembe

Tek Taş Pırlanta Çekilişi Sonuçlandı

Sare Pırlanta sponsorluğunda gerçekleştirdiğim ve 3 kişiye tek taş pırlanta yüzük vereceğimiz çekiliş yapıldı. Şuana kadar bir problem çıkmadı ve çekiliş takviminde belirlediğimiz günde şaşma olmadan kazananları açıklayabiliyorum.

 

Kazananlara geçmeden önce katılımda bulunan arkadaşlara teşekkür edtmek istiyorum.  Bana reklam kampanyası teklifiyle gelen firmalardan ödeme alarak klasik reklam çalışması yapmak yerine çekilişle okuyucularıma ödül vermelerini istiyorum. Siz bu etkinliklere ilgi gösterdikçe verilecek ödüllerin sayısı da çeşidi de artacaktır. Buna emin olabilirsiniz.

 

Sare Pırlanta Çekiliş Sonuçları

 

Gelelim tek taş pırlanta yüzükleri kazananlara. Resimde de gördüğünüz gibi çekiliş sonucunda ismi ilk 3 sırada çıkan Abdullah Top, Zeynep Efe ve Nesrin Koç şanslı katılımcılar oldular. 

 

Eğer tek başına bu resim bir şey ifade etmez derseniz (ki haklısınız) çekilişin yapıldığı anı her zaman olduğu gibi videoya kaydettim. Aşağıdaki videoda çekiliş anını izleyebilirsiniz.

 

 

Kazananlar belki kendileri kullanacak, belki birilerine hediyecekler orasını bilemem ama kullanacak kişilerin iyi günlerde kullanmasını dilerim. Son olarak bu güzel etkinliğin hiçbir promblem çıkmadan gerçekleşmesini sağlayan Seli Hanım’a ve elbette Sare Pırlanta’ya çok teşekkür ederim.

13 Kasım 2013 Çarşamba

AdSense Reklamlarını Blogger’da Yazı İçine Ekleme

Blogunuza eklediğiniz AdSense reklamlarına tıklanma sayısını arttırmanın en iyi yollarından biri reklamı yazı içinde göstermektir. Blog renklerine uygun olacak şekilde tasarlanmış metin reklamları ve banner reklamları blog yazısının içerisine gömüldüğünde tıklanma ihtimali çok daha fazla olacaktır. Bu da daha fazla kazanç demektir.

Yaklaşık 1 senedir takip ettiğim blogger arkadaşım +evde yazar  Adsense reklamlarını Blogger’da yazı içine eklemekle ilgili yardım isteyince bu bilginin başka AdSense yayıncısı olan blog yazarlarının da işine yarayacağını düşünerek blogda paylaşmaya karar verdim.


AdSense Reklam Kodlarını Convert Etme

Blogunuzun sidebar yani kenar çubuğuna eklediğiniz AdSense kodlarını yazı içerisine eklemeden önce convert etmeniz gerekir. Bunun için pek ücretsiz online araç mevcut. Google’da “adsense code converter” diye bir arama yaparsanız onlarca araç bulabilirsiniz.
Bunlardan birini açarak kutuya adsense reklam kodlarınızı yapıştırdıktan sonra “convert” butonuna bastığınızda kodlarda ki bazı karakterlerin değiştiğini göreceksiniz. Convert edilmiş reklam kodu artık blog yazısına eklemeye hazır hale gelmiştir.

Adsense reklam kodlarını convert etme
Sıra reklam kodlarını yazının içerisine gömmeye geldi.

1. AdSense Reklamını Yazının Solunda Gösterme

Bunun için yazının HTML sekmesini açarak reklamın gözükmesini istediğiniz yere aşağıdaki kodu ekleyin.

<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'> 
<div style="float:left;margin-right: 5px;">
Convert edilmiş adsense kodları buraya gelecek</div>
</b:if> 


2. AdSense Reklamını Yazının Sağında Gösterme
Bunun için yazının HTML sekmesini açarak reklamın gözükmesini istediğiniz yere aşağıdaki kodu ekleyin.

<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'> 
<div style="float:right;margin-left: 5px;">
Convert edilmiş adsense kodları buraya gelecek</div>
</b:if> 


3. AdSense Reklamını Yazı Başlığının Altında Gösterme
Bunun için Şablon > HTML’yi Düzenle yolunu takip ederek Ctrl + F tuş kombinasyonunun yardımıyla <div class='post-header'> kodunu bulun ve bunun hemen altına aşağıdaki kodları ekleyin.

<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'> 
<div style="text-align:center;margin-bottom: 5px;">
Convert edilmiş adsense kodları buraya gelecek</div>
</b:if> 


4. AdSense Reklamını Yazının Sonuna Ekleme

Bunun için Şablon > HTML’yi Düzenle yolunu takip edereke Ctrl + F tuş kombinasyonunun yardımıyla <div class='post-footer'> kodunu bulun ve bunun hemen üstüne aşağıdaki kodları ekleyin.

<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'> 
<div style="text-align:center;margin-top: 5px;">
Convert edilmiş adsense kodları buraya gelecek</div>
</b:if> 

İlgili kodlar eklendiğinde reklam yerleşiminin nasıl olacağını şu grafikte göstermeye çalıştım:

adsense reklam kodlarını yazının içerisine gömme

Son olarak kodlarda renkli gösterdiğim yerlerim anlamlarını işlevlerini paylaşmak istiyorum. İsteğinize göre onları da değiştirebilirsiniz.

- Kırmızı renkle gösterdiğim değer reklam yazı arasındaki boşluğu belirler. Dilerseniz 5px yerine başka bir değer girebilirsiniz.

- Mavi renkle gösterdiğim kodlar reklamların ana sayfada değil sadece yazı başlığına tıklayıp yazının içerisine girince gözükmesini sağlar. Eğer ana sayfada yazıların tamamını gösteriyorsanız mavi renkle yazdığım kodları silebilirsiniz.

Herkese bol kazançlar!

Göz çevrenize iyi bakın

Cildimizin en hassas bölgesi olan göz çevresi, yaşlılık belirtilerinin de kendini ilk gösterdiği bölge. Göz çevreniz için kullanacağınız doğru ürünlerle yaşlılık belirtilerini en aza indirebilirsiniz!

Göz çevresi önemlidir! Çünkü yaşlılık belirtisi önce göz çevresinde kendini hissettirmeye başlar. Mimiklerle birlikte daha da belirginleşen ince çizgiler, yaş ilerledikçe ortaya çıkan kaz ayakları, torbalanmalar, yorgunluk izleri vs...

Bütün bunların üzerine bir de hassasiyeti eklenirse, göz çevresi bakımı daha da önem kazanıyor. Clinique Ürün Geliştirme Bölüm Başkan Yardımcısı Debbie D’Aquino, göz çevresi hakkında sorularımızı yanıtladı. D’Aquino, öncelikle göz çevresinin neden hassas olduğunu anlattı: “Cildin diğer bölgelerinden çok daha incedir. Ayrıca bu bölgede daha az yağ bezi olduğundan kuruluk ve nemsizliğe daha yatkındır, diğer bölgelerde görülen doğal esneklik burada daha az görülür. Göz çevresi sürekli hareket halinde olduğundan sorunların ilk ve en sık görüldüğü bölgedir.”

Doğru ürün kullanın 
D’Aquino, “Herkes göz çevresinde ilk kuruluk-nemsizlik belirtilerini görmeye başladığı andan itibaren uygun bir göz kremi kullanmalı” diyor. Doğru antioksidanlarla zenginleştirilmiş bir göz kreminin yaşlanma belirtilerini önlemeye yardımcı olduğunu belirten D’Aquino, antioksidanların yanında kolajen dokusunu ve nem bariyerini destekleyici içeriklerin çizgilerin önlenmesinde anahtar bir rol oynadığının altını çiziyor.

Kaşımayın, kısmayın!
Göz çevresinde sorunlara neden olabilecek bir diğer faktör de cilt temizleyicileridir. Bu temizleyiciler, göz çevresiyle temas ettiğinde genelde hassasiyete neden olabilirler. Bu nedenle cildiniz için hassas temizleyicileri tercih edin ve göz çevrenize getirmemeye özen gösterin. Ayrıca yüzünüzü yıkarken cildinize çok fazla baskı uygulamayın. Fazla baskı ciltte ince çizgi ve kırışık oluşumunu destekler. Ayrıca gözünüzü kaşımaktan ve kısmaktan kaçının, çünkü bunlar çizgi ve kırışık oluşumuna neden olur.

Şişmanlık Beyinde Başlar!

Çağımızın en büyük problemlerinden biri olan obezite çeşitli diyetler, egzersiz programları, ilaçlar ve doğal yöntemlerle engellenmeye çalışılsa da bu sorunla mücadele edenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Peki, neden kilomuzu kontrol etmemiz bu kadar zor? 

Suçlu, tüketicileri yeni ürünlerle kışkırtan firmalar mı, bitmek bilmeyen iştahımız mı, yoksa beynimiz mi? Reem Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzman Nörolog Dr. Mehmet Yavuz obezitenin nedenlerini ve kontrol yöntemlerini anlatıyor…

Yeterli gıda alındığında doygunluk hissiyle beynin yemek konusunda ‘dur’ demesi gerekirken obezlerde beyin-mide dengesi kontrolden çıkar ve beyin açlık hissini durdurmaz. Özellikle öğün aralarının uzun tutulması halinde aç kalma refleksiyle daha çok yemek yendiğini belirten Dr. Mehmet Yavuz, bu durumda kişinin doyduğunu fark edemeyerek obeziteye davetiye çıkardığını vurguladı.

Yeme Kontrolü Bu İki Hormona Bağlı…

Beynin, hipotalamus ile sindirim sistemi arasında acıkmayı ve doymayı belirleyen hormonsal mekanizmalardan en önemlileri leptin ve grelin hormonlarıdır. Leptin hormonu, organizma günlük aktivitelerini yerine getirecek kadar gıda aldığında devreye girerek doygunluk hissi uyandırır. Böylece dışarıdan gıda alımı durur. Grelin hormonu ise leptinin aksine açlık hissi uyandırır. Dolayısıyla bu iki hormon birbirlerine karşı zıt etkiler gösterir. Obezlerde leptin aktivasyonu azalmış, grelin salınımı artmış ya da her ikisi de değişmiş olabilir.

İlaç Kullanımı Obeziteyi Tetikliyor

Hipotalamustan yeterli leptin salgılanmadığı ya da aşırı grelin salgılandığında obezitenin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Dr. Yavuz, bazı ilaçların ve özellikle de antidepresanların leptin-grelin dengesini bozarak kilo alımına neden olduğunu hatırlattı. Son yıllarda bilim adamları leptin aktivasyonunu artırarak tokluk hissi uyandıracak ve böylelikle şişmanlığı tedavi edecek ilaçlar üzerinde çalışıyor ancak bu konuda etkin bir ilaç henüz geliştirilemedi.

Bir diğer görüşe göre de leptin aynı zamanda yağ dokusundan da salgılanmakta ve hipotalamusu etkilemektedir. Kanda düzensiz beslenme nedeniyle yağ oranı arttığında tokluk hissi uyandıran bu hormon beyne ulaşamaz, hipotalamustan salgılanan miktar yetersiz kalır ve şişmanlık kaçınılmaz hale gelir. 

Hafif Yiyecekler Atıştırın ve 15 Dakika Ara Verin

Leptin hormonunun yemeye başladıktan yaklaşık 20 dakika sonra harekete geçtiğini belirten Dr. Yavuz, leptin salgılanıp beyinde tokluk hissi uyandırıncaya kadar kilo yapacak derecede yemek yenmiş olabileceğini, hızlı yemenin bu açıdan sakıncalı olduğunu vurguladı. Kilo problemi olanlara atıştırdıktan sonra en az 15–20 dakika beklemelerini tavsiye eden Yavuz, bu yöntemle az yiyerek daha çabuk tokluk hissedileceğini hatırlattı.

Tiroit ve İnsülin Direnci de Önemli Faktörlerden…

Tiroit hormonları, metabolizma aktivitesini düzenleyen hormonlardır ve az salgılandığında metabolizma yavaşlar. Bu durumda kalori harcanma düzeyi düşeceği için alınan gıdalar yakılamayıp depolanmaya başlar. Ve sonuç yine aşırı kilo alımıdır.
İnsülin direncinin de kilo alınımını etkileyen önemli bir faktör olduğunu hatırlatan Dr. Yavuz, insülinin kan şekerini parçalayan ve enerjiye dönüştüren bir hormon olduğunu belirtiyor. Ancak bazı durumlarda kas, karaciğer ve yağ dokusu insüline karşı direnç geliştirir. Bu nedenle insülin kan şekerini parçalayamaz, kanda şeker oranı yükselmeye ve vücut gereğinden fazla kalori maddesi üretmeye başlar. Bu yükselme dışarıdan vücuda giren kalorilerle birleşince ihtiyaç fazlası kan şekeri yağa dönüştürülerek depolanır. Sonuç yine obeziteye çıkar ki zaten şeker hastalarının yüzde 80’i obezite problemiyle mücadele etmektedir.

Yaşlandıkça Kilo Alma Riski Artar

Yaş ilerledikçe metabolizma yavaşlar. Metabolizma yavaşladığı halde dışarıdan alınan gıda miktarı eskisi gibi olursa bir süre sonra ihtiyaç fazlası kaloriler vücutta depolanmaya başlar. Bu nedenle kişiler yemek disiplinleri değişmediği halde yıllar süresince artan bir grafikle kilo almalarına bir anlam veremezler. Dr. Yavuz, yaş ilerledikçe kontrolsüz kilo alımını engellemek için yemek alışkanlığını disiplinize etmeyi ve düzenli egzersizi öneriyor.

Kadınlar Daha Çabuk Kilo Alıyor

Kadınların daha kolay kilo alıp zor zayıfladığını hatırlatan Dr. Yavuz, erkeklerin bu konuda metabolizmaları daha hızlı çalıştığı için şanslı olduğunu belirtti. Kadınların küçük de olsa aylık kilo alımına dikkat etmesi gerektiğini belirten Yavuz, obezitenin sinsi bir hastalık olduğunu ve vücuda yerleştikten sonra mücadelenin zorlaştığını vurguladı.

Obezite Cinsel Hayatı da Vuruyor!

Obezite, birçok hastalığa davetiye çıkardığı gibi, erkeklik hormonunun azalmasına da neden olur. Şişmanlık nedeniyle yağlar arttıkça testosteron miktarı azalır, cinsel istek ve performans düşer. Kadınlarda ise karın içi yağlar androjen algısını artırdığı için menopoz öncesinde kıllanma gibi sorunlar baş gösterir.

Yağlanma Erkeklerde Göbekte, Kadınlarda Kalçada Görülüyor

Yağlanma en çok erkeklerde göbek ve karın bölgesinde, bayanlarda ise kalça ve basen bölgesinde görülür. Bu yüzden bayanlar kilo verdiklerinde eski hallerine dönebilirken erkekler kilo verseler bile karın bölgesinde sarkmalar oluşur.

Polikistik Over Sendromu ve Obezite Bağlantılı mı?

Polikistik over sendromu, nedeni tam olarak bilinemeyen bir yumurtlama bozukluğudur. Obezite mi polikistik over nedeni yoksa bu sendrom mu obezite yapıyor, bu konu henüz netlik kazanmadı ama kesin olan bir şey var ki, bunlar birbirini tetikleyen durumlardır. Ancak obez olup zayıflayan kadınlarda polikistik over tablosunun düzelmesi, obezitenin bu hastalığa neden olduğu görüşünü destekliyor.

Obezite Kanseri de Tetikliyor…

Erkeklerde kanser nedeniyle ölümlerin yüzde 14'ünden, kadınlarda ise yüzde 20'sinden obezitenin sorumlu olduğunu hatırlatan Dr. Yavuz, obezitenin savunma sistemini çökerterek kanser oluşumunu hızlandırdığının altını çizdi. 
ABD’de her yıl 300 bin kişi obezite nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu oran, sigaranın oluşturduğu hastalıklar ve kanserden kaynaklanan ölümlerden bile daha yüksek bir rakam. Bu durumun en kötü yanıysa her geçen yıl obez sayısının artması. Eğer tedbir alınmazsa 2050 yılında dünya nüfusunun yarısından fazlasının obez olacağını hatırlatan Dr. Yavuz, bilinçli beslenme ve düzenli egzersizin obeziteyle mücadelede en etkin yöntem olduğunu belirterek sözlerini tamamladı.

Cilt Lekeleriyle Savaşmak Mümkün

Kimi zaman güneş, kimi zaman hormonlar nedeniyle birçok etken cildimizi tehdit ediyor ve leke oluşumuna sebep oluyor. Hepsinin oluşum nedenleri birbirinden farklı ancak, bilinçli koruma ve doğru tedavi yöntemiyle bütün bunlarla savaşmak mümkün.

Çiller, güneş lekeleri (lentigo), hamilelik lekeleri (melasma), bazı iyi huylu cilt benleri, melanom... Bu lekeler, hem görüntü açısından sorunlara neden oluyor hem de sağlık açısından risk oluşturabiliyor.

Neolife Tıp Merkezi Dermatoloji Uzmanı Hasibe Müzeyyen Özkılıç, lekelerden korunmak için ilk şartın kesinlikle güneşten korunmanın olduğunu önemle hatırlatıyor. Özkılıç, uygun bir güneş koruma ürünü kullanılmadığı takdirde lekeleri gidermek amacıyla yapılacak diğer tüm çabaların iyi sonuç veremeyeceğini ve ciltteki lekelerin tümünün tamamen tedavi edilemeyeceğini belirtiyor.

Cilt renginden daha koyu lekelerin soldurma veya soyma şeklinde tedavi olabileceğini aktaran Hasibe Müzeyyen Özkılıç, deriden açık renkli bir lekede ise yeniden renklendirme için lokal veya sistemik tedavinin düzenlendiğini ifade ediyor. Aktinik keratoz olarak adlandırılan kronik güneş hasarında ilaç ya da elektrokoterizasyon tedavisi tercih ediliyor.

Genetik ya da güneşle birlikte artan çillenmede ise güneşten korunma ve kötü huylu olabilme olasılığına karşı lekenin takibi öneriliyor.

Tedaviye karşı oldukça dirençli olan pigment birikimlerinde tedavi süresinin uzun sürdüğüne dikkat çeken Özkılıç, son yıllarda tedavide lazerin kullanıldığını ancak sonuçların her zaman istenilen ve hayal edilen ölçüde yüz güldürücü olmadığını söylüyor. Örneğin, halk arasında şarap lekesi olarak bilinen ve yüzün büyük bölümünü kaplayan oluşumlarda lazer tedavisinin umut vaad etmekle birlikte yine de lekelerin tamamen iyileşmesinin söz konusu olmadığını belirtiyor.

Tedavi planlamasında lekenin türü kadar, mevsim de önemli. Leke soldurmada kullanılan ilaçlar güneş ışığına karşı duyarlı olduğundan tedavi, lokal alerjiler nedeniyle güneşin en az olduğu mevsimde planlanıyor. Beyaz lekelerin renklendirmesinde ise aksine, güneş ışığına ihtiyaç duyuluyor. Açık renk lekelerde tedavinin en uygun olduğu mevsim, ışının çok kuvvetli olmadığı ama yeterince dik geldiği bahar ayları. Tedavinin etkinliği açısından koyu lekelerin tedavisi kış aylarında, açık renkli olanların ise ilkbahar ve sonbaharda yapılıyor.

Aşk, Kimyamızı Değiştiriyor!

Kime ve niye aşık oluruz? Aşık olunca niye heyecanlanır, aklımızdan o kişiyi istesek de neden silip atamayız?... Aşkla ilgili yüzlerce soru var ve yüzyıllardır insanoğlu bu soruların yanıtlarını arıyor. Pek çoğu henüz kesin olarak yanıtlanmasa da, aşkın kimyası bilim dünyasının da araştırma konusu. 

Aşkla ilgili ilk çağlardan bu yana uzayıp giden ve yanıtları henüz tam olarak bilinmeyen yüzlerce soru var. Bilim dünyasının da ilgi alanına giren ve üzerine pek çok araştırma yapılan aşk konusunda, bilimsel sonuçlar elde edildi.
Acıbadem Fulya Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Aylin Aksoy Çoban, aşık olduğumuzda beynimizde ve vücudumuzda çok sayıda kimyasal maddenin hareketlendiğini, östrojen ve testosteronun ise seks güdüsünün yaratıcısı olduğunu belirtiyor. Aşkın kimyası hakkında bilgiler veren Dr. Aylin Aksoy Çoban, aşk konusunda yapılan araştırmalardan yola çıkarak şunları söylüyor:

Farklı Hormonlar Aynı Anda Farklı Etkiliyor

Aşık olan kişiler; kalbin daha hızlı çarpması, yüzün kızarması ve ellerin terlemesi gibi tepkiler verir. Bu durumdan, vücutta salgılanan dopamin, noradrenalin ve feniletilamin sorumludur. Yoğun mutluluk, yoksunluk ve bağımlılıkta önemli rol oynayan dopamin aynı zamanda madde ve bazı ilaç bağımlılıklarında da etkili bir hormondur. Noradrenalin adrenaline benzer. Adeta ayakları yerden keser ve kalp çarpıntısına neden olup heyecan yaratır. Aynı zamanda dikkat, kısa süreli hafıza, hiperaktivite, uykusuzluk ve hedefe yönelik davranıştan sorumludur. Yüksek dopamin seviyeleri noradrenalin ile ilişkilidir.

Dopamin ve Noradrenalin Karışımından Aşk İksiri

Aşk üzerine araştırmalar yapan Rutgers Üniversitesi Antropoloji Uzmanı Helen Fisher, bu iki hormonun birlikte salgılanmasının sevinç, yoğun enerji, uykusuzluk, yoksunluk, iştah azalması ve artmış dikkate neden olduğunu belirtiyor. Aşık olunduğunda vücut bu hormonlardan oluşan “aşk iksirini” salgılamaya başlıyor. Helen Fisher ve ekibinin gerçekleştirdiği fonksiyonel beyin görüntüleme çalışmalarında, aşık olunan kişinin fotoğrafına bakıldığı anda yapılan çekimlerde, dopamin reseptöründen zengin beyin bölgelerinde kanlanma artışının olduğu saptanmıştır.

Aşıkların Beyni Obsesif Kompulsifler Gibi

University College London araştırmacıları tarafından yapılan bir çalışmada, aşık olan insanların beyninde mutluluk hormonu olarak bilinen serotoninin azaldığı ortaya çıkmış. Bulunan düşük serotonin hormonu seviyeleri, obsesif kompulsif (tekrar eden takıntılı davranış) bozukluk sergileyen hastalarda ortaya konan serotonin eksikliği ile benzerlik gösterdiğinden kişi, aşık olduğu insanı aklından çıkaramıyor.

Bağlanmadan Sorumlu Hormonlar Bile Var

Oksitosin ve vazopressin hormonları özellikle bağlanma ile ilişkili hormonlardır ve aşktaki bağlanmadan sorumludurlar. University of California, San Francisco´da yapılmış bir araştırmaya göre oksitosin hormonu, diğer insanlarla sağlıklı ilişki kurmak ve sürdürebilmek için gerekir. Orgazm sırasında salgılanır ve duygusal bir bağın kurulmasını sağlar. Aynı zamanda doğum sırasında ve emzirme döneminde de salgılanır. Doğum eylemindeki kasılmalar oksitosin hormonu olmazsa başlamaz. Diğer bir deyişle bu hormon doğumda bebeği önce anneden ayıran ancak doğum sonrası tekrar anneye bağlayan hormondur. Doğumlardan sonra rastlanan olası bebek reddini ortadan kaldırır. Emzirme sırasında da süt kanallarının daha iyi kasılmasını ve bebeğin daha kolay emmesini sağlar.

Vazopressin hormonu erkeklerde sosyal davranıştan özellikle de başka erkeklere gösterilen saldırganlıktan sorumludur ayrıca, uzun süreli ve tek eşli ilişki ile ilişkilidir. Bu iki hormon konsantrasyonu yoğun romantik bağlanmada, eşleşme sırasında ve seks yapıldığında yükselir.

Aşkın Ömrü Üç Yıl

Aşkın ömrü üzerine tartışmalar uzun süredir devam ediyor. Ancak bilinen gerçek şu ki, tutkulu aşk zaman içinde azalıyor. Yapılan bilimsel araştırmalarda aşkın ömrünün 2-3 yıl olduğu saptanmış. İlişki süresince aşk için gerekli olan dopamin, noradrenalin ve feniletamin gittikçe azalıyor. Aşık olunan kişinin hataları birdenbire görülmeye başlıyor. Aslında aşık olunan insan değişmiyor ancak aşık olan kişi mantık çerçevesinde değerlendirmeye başlıyor. Bu durumda iki seçenek çıkıyor kişinin karşısına; aşkınız bitiyor ya da sağlam bir ilişki haline dönüşüyor. Eğer ilişki devam ederse endorfinler devreye giriyor ve huzur, güven gibi duygular ilişkiye ekleniyor. Seksle beraber oksitosinin salınması ile doyum ve bağlanma gerçekleşiyor.

Kendimize Benzeyeni Seçiyoruz

Yapılan bilimsel araştırmalara göre aslında kişiler eşlerini de kendisine benzeyen kişilerden seçiyor. İskoçya’da University of St. Andrews’da yapılan bir çalışmanın sonucuna göre, eş seçimi ile ilgili yapılan testlerde kişilerin, kendilerine gösterilen portre fotoğraflarından, genellikle kendilerine benzeyenleri seçme eğiliminde olduğu saptanmış. Görünüşte olduğu gibi kişilik seçiminde de birey, kendine geçmişi hatırlatan kişileri tercih ediliyor.

Aşk Niye Acı Veriyor?

İlişki istendiği gibi gitmediğinde hayat kabusa dönebiliyor. Pek çok kişi hayatının bir döneminde sevdiği kişi tarafından reddedilme durumuyla karşılaşabiliyor. Özellikle geçmişinde büyük kayıplar yaşamış kişiler ayrılığa karşı daha duyarlı ve savunmasız olabiliyor. Bu gibi durumlarda genel olarak kişide; umutsuzluk, öfke gibi duygular oluşuyor. Yalnızlık korkusu, karamsarlık, hayatı yaşamaya değer bulmama, hayatın anlamsızlığı düşünülüyor. Evden dışarı çıkmama, günlük hayatın aksaması gibi durumlarla karşılaşılabiliyor. Derin bir acı yaşanıyor. Ölüm düşünceleri, intihara eğilime kadar giden depresyon görülebiliyor.

Aşk Sadece Duygu mu?

Erken dönemde aşkın dopaminle ilişkili olduğu düşünüldüğünde, aşkın yalın bir duygudan öte bir şey olduğuanlaşılıyor. Aşk, aşık olunan kişinin peşinden sürüklenmeye, sadece onu düşünmeye ve ona odaklanmaya iten güçlü bir “dürtü”. Bugüne kadar aşk adına yapılmış resim, tiyatro oyunu, edebi eserlere bakıldığında aşkın basit bir duygudan öte tüm yaşamı peşinden sürükleyen güçlü bir arzu olduğu görülüyor. Evrimsel yönden düşünüldüğünde ise soy ve yaşam devamlılığını sağlayan itici bir kuvvet olduğu düşünülüyor. Tabii bu kadar güçlü bir itici kuvvetin karşısında durmak akıntıya tek dalla karşı gelmeye benziyor.

Sevgilinizi nasıl elinizde tutarsınız?

Sonunda onu elde ettiniz... Şimdi sıra onu elinizde tutmaya geldi. Bir erkeğin sizinle ilgilenmesi ve onun ilgisini çekmeye çalışmanız farklı iki şeydir. Onu sürekli yaptığınız yeniliklerle şaşırtarak yanınızda olmasını sağlamanız için birkaç stratejiye ihtiyacınız var.

Hobilerine ilgi gösterin! 
Bir erkeğin ilgisini çekebeilmek için yapmaktan hoşlandığı ve sevdiği şeylere karşı ilginiz olmalıdır. Bunun içinde kendinizi onun hoşlandığı bir şeyş yaparken hayal edin, hangisi hoşunuza gidiyor? Golf, surf, aksiyon filmleri izlemek,  yani kısaca sonunda eğleneceğiniz şeyler yapmaya çalışmak.

Yeteneklerinizi öne çıkarın! 
Yaptığınız iyi bir şey varsa, harika fotoğraflar mı çekiyorsunuz? Yemek yapmakta üstüme yok diyenlerden misiniz? Yeteneğiniz her ne olursa olsun ona göstermekten çekinmeyin. Yeteneğinizi farkettikleri anda size olan ilgileri artacaktır. Ayrıca bu davranışınız, kendinize olan güveninizi artırır. Bu durumu abartmanıza gerek yok, ona sadece yetenekli olduğunuz alanları gösterin.

Espiri anlayışınızı geliştirin! 
Bir erkeği güldürmek ve onunla birlikte gülmek ilişkinin en önemli detaylarından biridir. Gülmek, aranızdaki bağları sıkılaştıracak bir deneyimdir. Espirilerinizle onu güldürebiliyorsanız, sizin yanınızdan hiç ayrılmak istemeyecektir. Ona komik yanınızı göstermekten çekinmeyin!

Destekleyici olun! 
Annesi gibi, sadece yemeğini hazırlayıp, alışverişini yapın, arkasını toplayın demiyoruz. İhtiyacı olduğunda yanında olun, bir sorunu olduğunda dinleyin. Buna her zaman açık ve hazır olduğunuzu ona hissettirin. Onunla böyle şeyler hakkında konuşmak aranızdaki bağları kuvvetlendirecektir.

Görünüşünüze önem verin! 
Bir erkekten önce kadınların ilık öğrenmesi gereken şey, kendileri için görünüşlerine önem vermeleridir. Görünüş her şey demek değildir. Ama  erkekler onlar için hazırlık yapmanızdan ve görünüşünüzde küçük değişiklikler yapmanızdan hoşlanırlar. Sürekli kıyafetleriniz ve tarzınızla oynayın. Her seferinde ona farklı bir insanmışsınız gibi gelecektir.

Yapacak başka şeyler bulun! 
Yapışık ikiz gibi gezmenize gerek yok. Kendi hobi ve ilgilendiğiniz şeylere zaman ayırın. Önceki maddelerde paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu söyledik ama bunı tadını kaçırmadan yapın. Birbirinizden biraz ayrı kaldığınız zaman konuşacak daha çok şey birikir. Yeni nesil erkekler artık hobisi olmayan, hiçbir şeyle ilgilenmeyen kızlarla birlikte olmak istemiyorlar. Yani tek hobinizin “o”  olmaması gerekiyor. Erkeklere göre bir kızın, kendileri dışında, başka bir şey hakkında tutkulu olmaları onları çok heyecanlandırıyor.

Bebek Bakımında Altın Kurallar

Onu başka bebeklerle kıyaslamayın. İlk bir yıl yorgan ve yastık kullanmayın. Giysileri yüzde 100 pamuklu olsun. Bırakın çıplak ayakla yere bassın. Beslenmesinde 3N-1N kuralını uygulayın...

Çocukların bedenen, zihnen ve ruhen sağlıklı olabilmesi için ilk bir yaştaki bakım ve beslenmenin en temel nokta olduğunu söyleyen Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yeşim Coşkun, "Her şeyden önce doğru bebek bakımıyla ilgili olarak bilgilenin. Her bebeğin gelişimi aynı değildir, diğerleriyle kıyaslamayın. Beslenmesi konusunda ısrarcı olmayın; 3N-1N kuralını uygulayın Yani ne, nerede ve ne zaman yiyeceğine siz, ama ne kadar yiyeceğine o karar versin! En önemlisi de ona her zaman sevgiyle yaklaşın" dedi.

Dr. Yeşim Coşkun; ilk bir yaşta bebeğin gelişimi, bakımı ve beslenmesiyle ilgili dikkat edilmesi gereken temel noktaları anlattı:

• Doğru bebek Bakımını Öğrenin: Çocuğumuzun bedenen, zihnen ve ruhen sağlıklı olabilmesi için ilk bir yaşta bakım ve beslenmesi çok önemlidir. Bu sorumluluk ise tamamen anne-babaya aittir. Bebeğinizin ileride sağlıklı bir çocuk olmasını istiyorsanız, öncelikle doğru bebek bakımı konusunda bilgilenin.

• Mutlu Bebeğin Temeli Sevgi: İlk bir yaşta çocuğun ruhsal durumu, sizin ruhsal durumunuzu yansıtır. Siz mutluysanız çocuğunuz mutlu, siz sinirliyseniz çocuğunuz da sinirli olur. Çocuk bakımında temel nokta; anne-baba ya da bakıcının güler yüzlü, rahat ve hoşgörülü olmasıdır. Sürekli çocukla yumuşak ve tatlı tatlı konuşmak gerekir. Ani tepkiler vermek çocuğu ürkütüp şaşırtır. Gelişebilecek her durum karşısında mümkün olduğunca soğukkanlı davranmak gerekir.

• Başka Bebeklerle Kıyaslamayın: Her bebeğin gelişimi aynı değildir. Mesela bazı bebekler onuncu ayında yürümeye başlarken, bazı bebekler onikinci ayında yürür. Ya da bazı bebekler erken konuşmaya başlarken, bazı bebekler daha geç konuşur. Bu tip gelişimler bebekler arasında fark gösterebilir. Bu nedenle anne ve babaların bebeklerini başka bebeklerle mukayese etmesi yanlıştır.

• Yorgan ve Yastık Kullanmayın: Prensip olarak bir yaşına kadar yorgan, iki yaşına kadar da yastık kullanmamak gerekir. Bebeğin yatağı sert, çarşafı gergin serilmiş olmalıdır. Üstüne üşümemesi için uygun kalınlıkta örtü örtmek gerekir; ama bu örtü, bebek istediğinde ayağıyla itip açabileceği ağırlıkta olmalıdır.

• Giysileri Pamuklu Olsun: Bebeklerin kıyafetleri yüzde 100 pamuklu kumaştan olmalıdır. Sentetik, yün ya da pamuk dışındaki giysiler, bebeklerin ciltlerinde tahrişe neden olabilir.

• Bırakın Çıplak Ayakla Kalsın: Ayakkabı giydirmek için acele etmeye gerek yoktur. Bebek tam yürümeye başlamadan ayakkabı giydirmek gereksizdir. Çıplak ayakla yere basmak, bebeğin ayak kaslarının güçlenmesini sağlar. Yürümeye başladığında da yumuşak ayakkabı tercih edilmeli. Uygun ayakkabı; ayak ucu ve tabanından ortaya doğru katlandığında kolayca katlanabilmelidir. Tabanı sert ayakkabılar uygun değildir.

• Banyosunu Akşam Yatmadan Yaptırın: Akşam yatmadan önce banyo yaptırmak bebeği rahatlatır ve huzurlu uyumasını sağlar. Banyo; bebek açken yaptırılmalı ve banyo sonrası bakımı tamamlanan bebek beslenip uyutulmalıdır.

• İlk 6 Ay Sadece Anne Sütü: İlk altı ay sadece anne sütü, altıncı aydan sonra uygun ek gıdalara geçerek, emzirmenin de en az iki yaşına kadar sürdürülmesi temel prensibimiz olmalıdır. Tıbbi bir engel olmadığı sürece her anne emzirebilir. Sütü artıracak özel bir gıda yoktur. Sütün artmasını sağlayan; sık emzirme, annenin dinlenmesi ve annenin özgüveninin olmasıdır.

• 3-4 Günde Bir Yeni Besin Deneyin: Ek gıdalara geçerken temel prensibimiz; 3-4 günde bir yeni bir besinin bebeğe tattırılması, birkaç çay kaşığı miktarında başlanarak yavaş yavaş arttırılması ve bebeğe dokunan bir gıda tespit edildiğinde o gıdayı vermemek olmalıdır. Özellikle inek sütü, yumurtanın beyazı, bal, şeker, tuz, bakla, patlıcan ve baharatlar ilk yaşta verilmesi uygun olmayan gıdalardır. Elma, armut, havuç, patates, yoğurt ve pirinç ek gıdaya geçişte ilk tercih edilecek gıdalardır. Gıdalar önce sulu, ardından püre kıvamında ve en son pütürlü şekilde verilmelidir. Pütürlü gıda verilirken gıdalar çatalla ezilmelidir. Asla blender kullanmayın.

• Beslenmesinde 3N-1N Kuralına Uyun: Bebeği yemesi için zorlamak ve inatlaşmak da son derece hatalıdır. Zorla yemek yedirmeye çalışmak bir süre sonra bebeğin daha kaşığı görür görmez ağzını sıkı sıkı kapamasına neden olabilir. İlk bir yaş beslenmesinde 3N-1N kuralı vardır. Yani öğünde NE yeneceğine, öğünün NEREDE yeneceğine ve öğünün NE ZAMAN yeneceğine ebeveyn, NE KADAR yeneceğine ise çocuk karar verir.

Uygun Oyuncak Seçin: Oyuncak alırken mutlaka üzerindeki yaş sınırı dikkate alınmalıdır. Çünkü oyuncaklar, çocukların zihinsel gelişimine yönelik tasarlanmış olduğu gibi güvenlik de düşünülmüştür. İlk bir yaşta bebekler, ellerine geçen her şeyi ağızlarına atarlar. Dolayısıyla küçük parçalar içeren bir oyuncağın, bu yaş grubundaki bebeğin eline verilmesi, bebekte boğulmaya neden olabilir.

Televizyon Otizmi Körükler: Televizyonun çocuğun hayatında yeri yoktur. Bu dönemde televizyon izlenmesi; hem çocuğun konuşmasını geciktirir, hem de otizmi körükler. Bir çocuğun konuşması için dudak hareketlerini görüp, sesi duyması gerekir. Oysa televizyon izleyen bir çocuk; dudak hareketlerini göremez, sadece ses duyar. Rengarenk görüntüler hızla akar, bu da adeta çocuğu büyüler. Çocuk ekrana kilitlenir, gözünü bile kırpmadan görüntüleri izler.

Yesin Diye Televizyon İzlettirmeyin: Yemek yedirmek için ya da biraz soluklanmak için annelerin çocuğu televizyon karşısına oturtması yanlıştır. Bu dönemde çocuk televizyondan uzak tutulmalıdır. İlerleyen yıllarda ise belirli bir süreliğine şiddet ve cinsellik içermeyen, yaşına uygun programlar izletilebilir.

11 Kasım 2013 Pazartesi

Blog Hocam, Bumerang Ödülleri’nde Finalde!

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen fakat benim ilk kez katıldığım Bumerang Ödülleri’nde finalistler belli oldu. 6 kategoride 1500’den fazla blogun başvurduğu ve 45000’den fazla SMS oyunun kullanıldığı yarışmada Blog Hocam sizlerin oylarıyla ilk 10’a kalmayı başardı.

 

Oy veren, vermek isteyip de veremeyen, destekleyen, iyi dileklerini ileten herkse sonsuz teşekkür ediyorum. Çünkü Blog Hocam sadece okuyucuların yani sizlerin oylarıyla finale kaldı. Ne bir akrabam, ne de bir arkadaşım oy vermedi. Sadece eşim ve abimden oy vermelerini istedim, onlar da reddetti : )

bumerang-juri-ozel

SMS oylamasında finale kalan tüm blogların listesi şöyle:

 

En Tarz Blog

www.tadindaseyahat.com
www.cosmopolitanhavasi.com
www.kafkaokur.com
www.rahatyazar.com
www.oscarfavorite.com
www.oyascuisine.com
www.strkitchen.com
www.beautymaykill.blogspot.com
www.kemalbolat.com
www.dijitalcanavar.com

En Çalışkan Blog

www.diliminayariyok.com
www.andronova.net
www.saygigunenc.com
www.grafikadam.net
www.webunya.com
www.gorkemkarman.blogspot.com
www.gurmeyemektarifleri.com
www.bencetatil.com
www.bebekveben.com
www.aktuelegitim.com


En Sosyal Blog

www.momsblognote.blogspot.com
www.visnetadinda.com
www.ondagordum.com
www.tugbasatelier.com
www.aristolog.com
www.aycelcehayat.blogspot.com
www.bloghocam.blogspot.com
www.mamontenka.com
www.sorananne.com
www.pemberuj.net


En Bilge Forum

www.maxigame.org/forum
www.gtaturk.com/forum/
www.malzemebilimi.net
www.teamdoblo.com
www.mobildepo.com
www.forumrenkli.com
www.shiftpda.com
www.grandepuntotr.com
www.formulabir.net
www.trfrm.net


En İyi Yerel Site

www.29saat.com
www.canakkaletravel.com
www.53habermerkezi.net
www.afyonanahaber.com.tr
www.duzceninsesi.com.tr
www.aktuelege.com
www.bozuyukyasam.net
www.burdurweb.com
www.arhavisitesi.net
www.beynet.com


En Uzman Blog

www.sinematopya.com
www.diyabetimben.com
www.gokhansenses.com
www.sebibebi.com
www.yoldaolmak.com
www.sirtcantalilar.com
www.tekdozdijital.com
www.oitheblog.com
www.mantarinmaceralari.blogspot.com
www.kucukelmakurdu.com

 

Finale kalan tüm blogları ayrıca tebrik ederim. Artık söz jüride. Finalistler arasında ilk 3’ü jüri belirleyecek. Blog Hocam’ın yarıştığı “En Sosyal Blog”kategorisinde jüri şu isimlerden oluşuyor:

 

- Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü Öğretim Görevlisi İsmail Hakkı Polat
- Hürriyet Sosyal Medya Editörü Şermin Terzi

- Tribal Worldwide ve Apple UK Freelance Kreatif Direktörü Arda Erdik

- Komedyen Ceyhun Yılmaz

 

Finale kalanlar arasında Blog Hocam’ı takip eden ve bu şekilde tanıştığım bloglar olması da beni sevindirdi. Örneğin benim yarıştığım kategoride Soran Anne ve Mamonttenka uzun süredir tanıdığım ve  zaman zaman mesajlaştığım bloggerlar. Eğer ben kazanamazsam onların kazanmasını isterim elbette :)

 

Resmi duyuru: http://bumhaber.hurriyet.com.tr/2013/11/3-bumerang-odullerinde-ilk-10-heyecani/